IsLaNDBaZaaR
 
  Ana Sayfa
  ABDuLLaH CaTLI
  ALaaTTiN CaKICI
  SeDaT PeKeR
  KüRSaT YILMaZ
  PiYoNLaR
  DuNYa MaFYaSi
  SuiKaSTLeR
  SeRi KaTiLLeR
  ÜnLü TeTiKCiLeR
  ÜnLü SiLaH KaÇaKCıLaRı
  ÜnLü KuMaRHaNe PaTRoNLaRı
  ÜnLü UyUSTuRuCu KaCaKCILaRI
  12 EyLuL 1980 DaRBe
  BuYuK KLuP
  BuYuK Ortadogu Projesi
  KuRTLaR VaDiSi GeRCeGi
  ErGeNeKoN
  En Son HaBeRLeR
  ZiYaReTCi DeFTeRi
  Harita / Uydu fotoğrafı
  Gazete
SeRi KaTiLLeR
ADNAN ÇOLAK ARTVIN CANAVARI - BALTACI KATIL 'Yasli insanlari öldürüyorsam da bunlar zaten zamanlarini doldurmuslar. Onlar bizim yerimize fazladan yasiyorlar. Belki de bizim kismetimizi yiyorlar. Hem kendimi tatmin ediyordum, hem de onlari öldürerek toplumu rahatlatiyordum,' 'Artvin Canavari' olarak bilinen Adnan Çolak 1992 ve 1995 yillari arasinda Artvin ve ilçelerinde yaslari 68 ile 95 arasinda degisen Hacer Kars, Ziver Bildirici, Hayriye Bildirici, Kevser Aksoy, Osman Aksoy, Hüseyin Korkmaz, Asiye Korkmaz, Ayse Bayram, Ahmet Bayram, Ahmet Gümüs ve Abuhayat Gümüs'ü öldürdü. Öldürdügü alti kadina tecavüz eden Adnan Çolak, Zonguldak'ta yakalandi, alti ayri idam ve 40 yil hapis cezasi aldi. ARTVIN CANAVARI KORKU SALDI Tam üç yil boyunca, Artvin ve köylerinin üstünde o güne kadar hiç görülmemis bir korku kol gezdi. Suç nedir bilmeyen Artvinliler bu sürede seri cinayetle tanisti. Öldürülen on bir kisi kendi halinde yaslilardi. 18/01/2003 16 Ekim 1992... 15 yasindaki kizlariyla Artvin'in Seyitler Köyü'nde yasayan Hüseyin ve Asiye Korkmaz çifti için o günün, digerlerinden farki yoktu. Baba, saat 23:00'e dogru yatmak istedigini söyledi. Ayaga kalkacagi sirada karisinin çigligiyla irkildi. Evin çatisi tutusmustu. Elbirligiyle yangini söndürdüler. Baba-kiz içeri girerken, kadin közleri dagitmak için geride kaldi. Bu sirada arkasinda bir ses isitti. Döndügünde elinde baltayla dikilen bir adam gördü. Sonrasini zamanın Artvin Asayis Sube Müdürü Erdinç Elbe anlatiyor: "Kiz çocugunun annesini ve babasini baltayla öldürmüs sahis. Daha sonra kiz çocuguna evin ahirinda iki defa tecavüz etmis. Daha sonra kizi olay yerinin birkaç kilometre ilerisinde bulunan magaraya götürüp orada da tecavüz etmis." Bir yil sonra Soganli Köyü'nde oturan Ziver Bildirici ve gelini Hayriye Bildirici bir sabah evlerinde ölü bulundu. Kurbanlar, baslarina keserle vurularak öldürülmüstü. Kadina tecavüz edilmisti. Artvin halkinin yasadigi artik korkudan çok saskinlikti. Herkesin birbirini tanidigi, kapilarin kapatilmadigi bu yerde, bu cinayetleri kim islerdi? Iki köy birbirine birkaç kilometre uzaklikta olmasina ragmen yetkililerin aklina bir yil önce islenen cinayetle bag kurmak gelmiyordu. Ama halk baglantiyi kurmustu. Katilin ayni kisi oldugunu sezmis ve ona bir isim bile takmisti: Baltaci. Artvinliler'in "Baltaci" adini verdigi katil ikinci cinayetten üç ay sonra tekrar harekete geçti. Bu kez Savsat'in Köprükaya Köyü'nde oturan 60 yasindaki Ahmet ve Abuhayat Gümüs tipki önceki cinayetlerdeki gibi öldürüldü. Ilk iki cinayetten farkli olarak bu kez katil, evin altini üstüne getirmisti. Belki de olaya hirsizlik suçu vermek istemisti. Dört ay sonra Salkimli Köyü'nde yalniz yasayan 62 yasindaki Hediye Sancaktaroglu, ahira gitmek üzere evden çikti. Çalismaya baslayacakti ki, yaninda, karanligin içinde beliren adami fark etti. Tahrayi kaldirdi ama adam ondan daha genç ve çevikti. Katil, yasli kadinin elinden aldigi tahrayla kafasina vurdu, ardindan tecavüz etti. Kadini biraktiginda öldügünü saniyordu. Oysa yasli kadin kafasindaki agir yaraya ragmen kurtuldu. Artvin halki, olayi çözemeyen güvenlik güçlerine ates püskürüyordu. Katil cinayet araliklarini siklastirirken, polis ve jandarmanin elinden hiçbir sey gelmiyordu. Sancaktaroglu olayindan tam dört ay sonra Ardanuç'un Gümüshane Köyü'nden 60 yasindaki Osman ve Kevser Aksoy öldürüldü. Bu olaydaki tek fark katilin yasli çiftin evlerini yakmasi oldu. Cesetler neredeyse kimlik tespiti yapilamayacak kadar yanmisti. Katil ipucu birakmamaya kararliydi. Sira dört ay sonra, önce 70 yaslarindaki Ahmet ve Ayse Bayram çiftine, sonra da 70 yasindaki Hacer Kars'a geldi. Yine görgü tanigi, suç aleti, parmak izi ve katilden eser yoktu. Ama yapilan ceset incelemesinde ilk defa bir ipucu bulundu. Kurbanin tirnaklari arasinda ve vajinasinda doku artiklari. Doku artiklarinin DNA incelemesini Adli Tip Kurumu Biyoloji Laboratuari’nda yapildi. Sonuç olumsuzdu. Doku artigi katile degil Kars'in kendisine aitti. Ayrica kurbandan alinan kil örnekleri de ipucu olmadi. Bunlar da katile degil kurbana aitti. Katil geride iz birakmamayi yine basarmisti. Sona dogru Merkeze birkaç kilometre uzakliktaki Salkimli Köyü'nde oturan 58 yasindaki Hediye Ipek, torunu Mesut'u beklemekten vazgeçti. Uykusu gelmisti. Bu sirada evin çatisinda sesler duydu. Korktu. Eline balta alarak açik duran pencereye yöneldi. Disariya göz gezdirdi. Kimseyi göremedi. Pencereyi kapatmak için elini uzatti. Katilin son kurbani Hediye Ipek'ti. Adam, yasli kadinin bogazini tülbentle sikmis, nefes almasi duruncaya kadar beklemis daha sonra da tecavüz etmisti. Evi terk ettiginde kadinin öldügünü saniyordu. Ama Hediye Ipek ölmedi. Son gayretle komsularini yardima çagirdi. Ardindan da bayildi. Hediye Ipek, gözünü açtiginda Artvin Devlet Hastanesi'ndeydi. Ifadesini almak üzere polis basinda bekliyordu. Yasli kadin saldirgani açik açik tanimliyordu. Adami iyi görmüstü. Esmerdi, biyikliydi, üzerinde kot pantolon ve yakali kisa kollu bir tisört vardi. Iskarpin ayakkabilar giymisti. Daha da önemlisi adami tanimisti: Artvin'in aylardir aradigi saldirgan kendi komsusu Adnan Çolak'ti. "Beni saçimdan tutup asagi bastirdi. O anda da isigi kapatti. Basörtümü bogazima dolayip sikmaya basladi. Yalvardim ama hiç sesini çikarmadi. Saçini çekmek için basina elimi uzattim ama saçini tutamadim. Yüzünü tirmalayip tirmalayamadigimi bilmiyorum. O sirada kendimden geçmisim." 28 yasindaki Adnan Çolak, Hediye Ipek'in ifadesi dogrultusunda ayni gün tutuklandi. Artvin de korkunun yerine saskinlik almisti. Adnan Çolak herkesin tanidigi, bildigi biriydi. Herkesle birlikte Baltaci'ya lanetler okumustu. Üç çocuklu zanlinin yakinlarina göre bilinen tek kötü aliskanligi arkadaslariyla içtigi birkaç kadeh içkiydi. Çolak'in evinin aranmasi, gece yarisina dogru yapildi. Evde üçüncü kurbanin evinden alinmis beyaz telefon makinesi bulundu. Ayrica olay gecesi Hediye Ipek'in tarif ettigi giysiler de evdeydi. Dava basliyor Adnan Çolak yargilamasina Artvin Agir Ceza Mahkemesi'nde baslandiginda Türk adli tarihinin en uzun durusmalarindan birine de baslanmisti. Çolak'a yöneltilen ilk soru neden yasli insanlari öldürdügü oldu. Sanigin ürpertici cevabini Gazeteci Tolga Gül anlatiyor: 'Yasli insanlari öldürüyorsam da bunlar zaten zamanlarini doldurmuslar. Onlar bizim yerimize fazladan yasiyorlar. Belki de bizim kismetimizi yiyorlar. Hem kendimi tatmin ediyordum, hem de onlari öldürerek toplumu rahatlatiyordum,' türünde seyler söylüyordu." Çolak'in ifadesinden kurbanlarindan hiçbiriyle düsmanligi olmadigi, hepsini rasgele seçtigi anlasiliyordu. Cinayetten önce içki içiyordu. Durusmada ilk cinayetini anlatirken sogukkanliydi. "Çobanlik yaptigim günlerde Korkmaz ailesinin evini gözlüyordum. Olay gecesi, etrafta kimsenin olmadigina kanaat getirdikten sonra evin üzerine ve bacaya tas atmaya basladim. Gayem disari çikmalarini saglamakti. Bu sirada çati boslugunda bulunan çaputlar gözüme çarpti. Onlari atese verip evden disari çikmalarini sagladim." "Köyde yalniz yasadigini bildigim Hediye Ipek'in evine gittigimde de gayem öldürüp sonra da irzina geçmekti. Kadinin evde yalniz olduguna emin olduktan sonra harekete geçtim. Bogusma sirasinda 'Seni tanidim,' diye bagirdi. Ama sesimi çikarmadim. Saçlarima, hayalarima dalmak istedi. Ama engel olamadi. Atletimdeki küçük kan lekesinin bu sirada bulastigini saniyorum. Çünkü kadinin agzindan kan geldigini gördüm. Kan gelince ölecegini düsündüm." Çolak yalniz olaylari anlatmakla kalmiyor, cinayetlerinin nedenini de tahlil ediyordu. Gazeteci Gül'ün tanikligiyla: "Okul hayatini, çocukluk hayatini anlattigi dönemde söyledigi bir sey vardi. Yedi-sekiz yaslarindayken annesiyle babasinin cinsel iliskiye girdigini izledigini söylemisti. Belki de bilinçaltinda yasli insanlara tecavüz etmesinin temelinde bunun olabilecegini de söylemisti. Psikolojik tespitti aslinda bu." Mahkeme heyeti güvenlik nedeniyle davayi Zonguldak 1. Agir Ceza Mahkemesi'ne göndermeye karar verdi. Belki mahkeme, Adnan Çolak'in izlerinin Artvin'den bir an önce silinmesini istiyordu. Çolak'in savunmasini üstlenen Avukat Yakup Yürektürk, cinayet silahlarindan hiçbirinin ele geçirilememis olmasi üzerinde duruyordu. Savunmaya göre Çolak'in suçlu oldugunu ispatlayan elde hiçbir somut delil yoktu. Evinde bulunan ve Bayram çiftine ait olan beyaz telefondan baska. Ancak Yürektürk'ün göz ardi ettigi bir sey vardi. Çolak, Bayram çiftinin telefon hattina ait 2952 numarasini silmeyi unutmustu. Ya da yakalanmayacagindan çok emindi. Telefonun eve nasil geldigini Adnan Çolak'in karisi Suzan Çolak söyle anlatti: "Evimizde telefon hatti yoktur. Esim, beyaz telefon makinesini bundan alti ay önce Ramazan ayindan önce eve getirdi. Artvin'den satin aldigini söyledi. Ama neden satin aldigini söylemedi." Ihtiras dilekçesi Çolak yargilama sirasinda cinayet islemesine neden olarak 11 yasina kadar anne ve babasiyla ayni yatakta uyumasini gösterdi. Çocukken amcasinin oglu kendisine tecavüz etmisti. Menenjit geçirmisti. Içki içtiginde kendisine hakim olamiyordu. Durusmalar boyunca Çolak, savciliga, mahkeme heyetine defalarca mektup yazdi. Bu mektuplardan en ilginci yargilanmayi beklerken Artvin Cumhuriyet Bassavciligi'na yazdigi mektuptu. Mektup tam yedi sayfaydi ve adi, 'Ihtiras dilekçesiydi. Temmuz 1995 tarihli bu mektubunda suçsuz oldugunu ve cinayetleri kendisinin islemedigini söyledi. Bu mektuptan üç gün sonra kaleme aldigi mektupta suçunu itiraf ediyor ancak cinayetler sirasinda yaninda iki arkadasinin bulundugunu öne sürüyordu. Savciligin yaptigi arastirma sonunda suç ortagi olmakla suçlananlardan birinin söz konusu tarihlerde askerde oldugu ortaya çikti. Adnan Çolak'in cinayetlerinde nasil parmak izi birakmadigi da bu mektupta anlasildi.: "Yaptigimiz olaylarda siyah deri eldiven kullaniyordum." 23 Haziran 2000... Yargilama bes yil sürdü. Zonguldak 1. Agir Ceza Mahkemesi, 25 yasinda cinayet islemeye baslayan Adnan Çolak'i taniklar, teshisler ve deliller isiginda alti kez idam, 112 yil agir hapis cezasina çarptirdi. Aslinda Adnan Çolak çok daha önce yakalanabilirdi. Bugün emniyet güçleri bunu dogruluyor. Onlara göre Çolak'in hemen yakalanamamis olmasinin iki nedeni var: O günlerde Karadeniz'i kasip kavuran Natasa sorunu nedeniyle bu cinayetlere hak ettigi önemin verilmemis olmasi ve delillerin dogru takip edilmemesi. Artvin Canavari'nin dosyasi, ipuçlari bilimsel yöntemler kullanilarak takip edilmediginde nelere mal olabilecegini göstermesi açisindan önemli bir dava dosyasi olarak karsimizda duracak. ALI KAYA
Allah beni çagiriyor. Hakkimi almak için ben Allah'in yanina gidip gelecegim. Ve en kisa zamanda günahkarlarla ve düsmanlarimla hesaplasacagim" ISTE ALANYALI SERI KATILIN INANILMAZ CINAYETLERI!.. Birçok gasp ve biçaklama olayina karisan, 'bebek yüzlü katil' olarak bilinen cezaevi firarisi Ali Kaya, Antalya'nin Alanya Ilçesi'nde yakalandi. Sahsin üstünde yapilan aramada bir çok ünlü isadaminin isminin yer aldigi ölüm listesi çikti. 20 Agustos 2004 Birçok gasp ve biçaklama olayina karisan, 'bebek yüzlü katil' olarak bilinen cezaevi firarisi Ali Kaya, Antalya'nin Alanya Ilçesi'nde yakalandi. Sahsin üstünde yapilan aramada bir çok ünlü isadaminin isminin yer aldigi ölüm listesi çikti. Edinilen bilgiye göre; Alanya'ya bagli Mahmutlar Jandarma Karakol Komutanligi'na bagli ekipler tarafindan önceki gece yapilan yol kontrolü sirasinda süphe üzerine bir araç durduruldu. Araçta bulunan kisilerin kimlik kontrolleri sirasinda Erdal Yilmaz adina düzenlenmis kimligin sahte olmasindan süphe edildi. Kimligin sahte oldugu üzerinde yapilan incelemede anlasilinca sahis, karakola götürülerek ifadesi alindi. Sahis, Erdal Yilmaz adina düzenlenmis kimligin sahte oldugunu ve kendisinin cinayet suçundan Sanliurfa Açik Cezaevi'nden firar eden Ali Kaya oldugunu itiraf etti. Ifadesi alindiktan sonra mahkemeye çikartilan Ali Kaya, "4 sene sonra geldim. Gene gelecegim. Görevimi basariyla yapamadim ama yapacagim" dedi. Ali Kaya'nin yakalandiginda üstünde Alanya'da öldürmek istedigi kisilerin listesinin çiktigi ögrenildi. ILK CINAYETINDE AMCASINI ÖLDÜRDÜ Ali Kaya ilk cinayetinde 1997 yilinda Alanya'da bir emlak bürosunda amcasi Celal Kaya'yi öldürdü. 5 yil agir hapis cezasina çarptirilan Ali Kaya, tutuklu bulundugu Alanya Kapali Cezaevi'nde disiplinsiz davranislari nedeni ile Silifke Cezaevi'ne sevk edilmisti. Silifke Cezaevi'nde cezasini dolduran Ali Kaya, Adana'da kendi annesine tecavüz eden Zeynel Abidin Gümüs'ü öldürmüstü. Ali Kaya, isledigi cinayetlerin ardindan, "Allah beni çagiriyor. Hakkimi almak için ben Allah'in yanina gidip gelecegim. Ve en kisa zamanda günahkarlarla ve düsmanlarimla hesaplasacagim" seklinde biraktigi notla akillarda kaldi. Zeynel Abidin Gümüs cinayetinin ardindan tutuklanan Ali Kaya, Elazig Kapali Cezaevi'ne konuldu. Ali Kaya akli dengesinin bozuk oldugu gerekçesi ile akil hastanesine yatirildi ve tedavi altina alindi. Tedavi sonucunda hastane kurulu tarafindan Ali Kaya'ya 'kapali yerde duramaz' raporu verildi. Bu raporun ardindan Kaya, 1999 yilinda tekrar sokaklara döndü. ALANYA'DA 5 KISIYI BIÇAKLADI Alanya'ya gelen Ali Kaya burada, Dedo lakapli gazino isletmecisini biçakladi. Elindeki deli raporu sayesinde bu olayda tutuksuz olarak yargilanan Kaya daha sonra Agrili Mehmet lakapli kadin saticisi ve ardindan Firat Solmaz adli bir sahsi daha biçakladi. Kaya bu dosyalardan da elindeki deli raporu sayesinde beraat etti. Ali Kaya, Alanya'daki son olayda ise Alanya Kapali Cezaevi'nde görevli gardiyanlardan Kemal Aksakal ve Hasan Askeroglu'nu sehrin en islek caddesinde biçakladi. Bu olayin ardindan Ali Kaya, Manisa Ruh ve Sinir Hastaliklari Hastanesi'nde tedavi altina alindi. Kisilik bozuklugu teshisiyle Manisa Ruh ve Sinir Hastaliklari Hastanesi'ne gönderilen Ali Kaya, burada 'çivici katil' olarak bilinen Ayhan Kartal'i, cezaevinde arkadas olduklari ve Milas'ta iki kisiyi öldüren zeka geriligi teshisiyle bir yil önce tedavi altina alinan epilepsi hastasi Tayfun Sahin ile (32) birlikte bogazini keserek ve karnindan üç kez biçaklayarak öldürdü. Koguslari gezen nöbetçi Doktor Semih Özalp, Kartal'i kanlar içinde buldu. Sahin'i ikna edip elindeki biçagi alan Doktor Özalp, hasta bakicilarinin da yardimiyla Kaya'yi da etkisiz hale getirerek polise haber verdi. Kartal, hastaneye götürülürken yasamini yitirdi. Ayhan Kartal cinayetinin ardindan Sanliurfa Yari Açik Cezaevi'ne konulan Ali Kaya, 1 yil önce buradan firar etmisti. Sapiga infaz (15.3.2000 Hürriyet) Izmir'de iki çocuga tecavüz ettikten sonra öldüren Ayhan Kartal, Manisa’da hastanedeki kogusunda arkadaslari tarafindan biçaklanarak öldürüldü. Alanya'da gasp ve biçaklama olaylarina karisan ve kisilik bozuklugu teshisiyle iki ay önce Manisa Ruh ve Sinir Hastaliklari Hastanesi'ne gönderilen Ali Kaya (23) ile Milas'ta iki kisiyi öldüren sara hastasi Tayfun Sahin (32), hastanede arkadas oldu. Çivici katil Süleyman Aktas'in da bulundugu 17 kisilik E kogusunda kalan Kaya ve Sahin, kogus arkadaslari Izmir canavari Ayhan Kartal'i (34), bogazindan bir ve karnindan üç kez biçaklayarak öldürdü. Kaya ve Sahin ifadelerinde, tecavüzcü Ayhan Kartal'a çok kizdiklari ve bu nedenle öldürdüklerini belirtti. Elinde suç aleti bulunmayan Ali Kaya da, Kartal'i biçakladigini söyledi. Savcilik cinayete el koydu. Sapiga deli infazi Izmir'de iki çocugu tecavüz edip, öldüren Ayhan Kartal, tedavi gördügü Manisa Ruh Sagligi ve Hastaliklari Hastanesi'nde biçaklanarak öldürüldü. Kartal cinayeti, hastanede bir ay içindeki ikinci cinayet oldu. Alanya'da gasp ve biçaklama olaylarina karisan ve kisilik bozuklugu teshisiyle Manisa Ruh Sagligi Hastanesi'ne gönderilen Ali Kaya (23) ile Milas'ta iki kisiyi öldüren zeka geriligi teshisiyle bir yil önce tedavi altina alinan epilepsi hastasi Tayfun Sahin (32), iyi arkadas oldu. Aralarında ‘‘Çivici Katil'' diye bilinen Süleyman Aktas'in da bulundugu 17 kisilik kogusta kalan Kaya ve Sahin, önceki gece Izmir Canavari Ayhan Kartal'i (34) bogazindan bir ve karnindan 3 kez biçakladi. Koğuşları gezen nöbetçi Dr. Semih Özalp, Kartal'i kanlar içinde buldu. Sahin'i ikna edip elindeki biçagi alan Dr. Özalp, hasta bakicilarinin da yardimiyla Kaya'yi da etkisiz hale getirerek polise haber verdi. Kartal, hastaneye götürülürken yasamini yitirdi. Kaya ve Sahin, tecavüzcü Kartal'a çok kizdiklarini, bu nedenle öldürdüklerini söyledi. Elinde suç aleti bulunmayan Kaya da, Kartal'i biçakladigini söyledi. Manisa Saglik Müdürü Ismet Nardal ve Manisa Ruh Sagligi Hastanesi Bashekimi Levent Ermete, Vali Muzaffer Ecemis'e cinayetle ilgili bilgi verdi. Savcilik cinayete el koydu. AyhanKartal, 20 Nisan 1985'te Ikiçesmelik'te 13 yasindaki Armagan Kayadipli'yi tecavüz edip bogarak öldürdü. Bir yil hastanede tedavi görüp taburcu edilen Kartal, 23 Eylül 1989'ta Sirinyer'de 9 yasindaki Baris Kurt'u da tecavüz edip öldürdü. Kartal, bu cinayetten sonra Pinarbasi'ndaki evinde sandikta saklanirken bulunmustu. Yine, 1992 yilinda Manisa Ruh Sagligi ve Hastaliklari Hastanesi'nde müsahede altina alinan Kartal, 14 Ekim 1993'de kaçti, bir süre polisi pesinden kosturan Kartal sans eseri Izmir'de yakalandi, hastaneye döndü. Kartal, daha önce Kornis olan soyadini, ilk cinayetinden sonra degistirmis, yakalandiginda da polislere, ‘‘Içimdeki bir ses çocuklara yaklasmami söylüyordu. Ancak çocuklarla iliski kurabiliyorum'' demisti. AYHAN KARTAL
‘‘Içimdeki bir ses çocuklara yaklasmami söylüyordu. Ancak çocuklarla iliski kurabiliyorum'' AYHAN Kartal, 20 Nisan 1985'te Ikiçesmelik'te 13 yasindaki Armagan Kayadipli'yi tecavüz edip bogarak öldürdü. Bir yil hastanede tedavi görüp taburcu edilen Kartal, 23 Eylül 1989'ta Sirinyer'de 9 yasindaki Baris Kurt'u da tecavüz edip öldürdü. Kartal, bu cinayetten sonra Pinarbasi'ndaki evinde sandikta saklanirken bulunmustu. Yine, 1992 yilinda Manisa Ruh Sagligi ve Hastaliklari Hastanesi'nde müsahede altina alinan Kartal, 14 Ekim 1993'de kaçti. Bir süre polisi pesinden kosturan Kartal sans eseri Izmir'de yakalandi, hastaneye döndü. Kartal, daha önce Kornis olan soyadini, ilk cinayetinden sonra degistirmis, yakalandiginda da polislere, ‘‘Içimdeki bir ses çocuklara yaklasmami söylüyordu. Ancak çocuklarla iliski kurabiliyorum'' demisti. Manisa’da hastanedeki kogusunda arkadaslari tarafindan biçaklanarak öldürüldü. SAPIGA INFAZ (15.3.2000 Hürriyet) Izmir'de iki çocuga tecavüz ettikten sonra öldüren Ayhan Kartal, Manisa’da hastanedeki kogusunda arkadaslari tarafindan biçaklanarak öldürüldü. ALANYA'da gasp ve biçaklama olaylarina karisan ve kisilik bozuklugu teshisiyle iki ay önce Manisa Ruh ve Sinir Hastaliklari Hastanesi'ne gönderilen Ali Kaya (23) ile Milas'ta iki kisiyi öldüren sara hastasi Tayfun Sahin (32), hastanede arkadas oldu. ÇIVICI katil Süleyman Aktas'in da bulundugu 17 kisilik E kogusunda kalan Kaya ve Sahin, kogus arkadaslari Izmir canavari Ayhan Kartal'i (34), bogazindan bir ve karnindan üç kez biçaklayarak öldürdü. KAYA ve Sahin ifadelerinde, tecavüzcü Ayhan Kartal'a çok kizdiklari ve bu nedenle öldürdüklerini belirtti. Elinde suç aleti bulunmayan Ali Kaya da, Kartal'i biçakladigini söyledi. Savcilik cinayete el koydu. IZMIR'de iki çocugu tecavüz edip, öldüren Ayhan Kartal, tedavi gördügü Manisa Ruh Sagligi ve Hastaliklari Hastanesi'nde biçaklanarak öldürüldü. Kartal cinayeti, hastanede bir ay içindeki ikinci cinayet oldu. ALANYA'da gasp ve biçaklama olaylarina karisan ve kisilik bozuklugu teshisiyle Manisa Ruh Sagligi Hastanesi'ne gönderilen Ali Kaya (23) ile Milas'ta iki kisiyi öldüren zeka geriligi teshisiyle bir yil önce tedavi altina alinan epilepsi hastasi Tayfun Sahin (32), iyi arkadas oldu. ARALARINDA ‘‘Çivici Katil'' diye bilinen Süleyman Aktas'in da bulundugu 17 kisilik kogusta kalan Kaya ve Sahin, önceki gece Izmir Canavari Ayhan Kartal'i (34) bogazindan bir ve karnindan 3 kez biçakladi. KOGUSLARI gezen nöbetçi Dr. Semih Özalp, Kartal'i kanlar içinde buldu. Sahin'i ikna edip elindeki biçagi alan Dr. Özalp, hasta bakicilarinin da yardimiyla Kaya'yi da etkisiz hale getirerek polise haber verdi. Kartal, hastaneye götürülürken yasamini yitirdi. KAYA ve Sahin, tecavüzcü Kartal'a çok kizdiklarini, bu nedenle öldürdüklerini söyledi. Elinde suç aleti bulunmayan Kaya da, Kartal'i biçakladigini söyledi. Manisa Saglik Müdürü Ismet Nardal ve Manisa Ruh Sagligi Hastanesi Bashekimi Levent Ermete, Vali Muzaffer Ecemis'e cinayetle ilgili bilgi verdi. Savcilik cinayete el koydu. AYHAN Kartal, 20 Nisan 1985'te Ikiçesmelik'te 13 yasindaki Armagan Kayadipli'yi tecavüz edip bogarak öldürdü. Bir yil hastanede tedavi görüp taburcu edilen Kartal, 23 Eylül 1989'ta Sirinyer'de 9 yasindaki Baris Kurt'u da tecavüz edip öldürdü. Kartal, bu cinayetten sonra Pinarbasi'ndaki evinde sandikta saklanirken bulunmustu. Yine, 1992 yilinda Manisa Ruh Sagligi ve Hastaliklari Hastanesi'nde müsahade altina alinan Kartal, 14 Ekim 1993'de kaçti, bir süre polisi pesinden kosturan Kartal sans eseri Izmir'de yakalandi, hastaneye döndü. Kartal, daha önce Kornis olan soyadini, ilk cinayetinden sonra degistirmis, yakalandiginda da polislere, ‘‘Içimdeki bir ses çocuklara yaklasmami söylüyordu. Ancak çocuklarla iliski kurabiliyorum'' demisti DURMUS ANUÇIN
SERI KATILLE IDDIAYA GIREREK SERI KATIL OLDU Seri katil oldugu gerekçesiyle tutuklanan Durmus Anuçin, öldürmeye Istanbul’un ilk seri katili Seyit Ahmet Demirci ile girdigi iddia üzerine basladigini söyledi. Anuçin, Istanbul DGM’de verdigi ifadede “Bu iddiayi kazandim.” dedi. Demirci, isledigi üç cinayetten sonra yakalanarak 3 kez idam cezasina çarptirilmisti. Anuçin ise 5 kisiyi öldürdükten sonra ele geçti. Söz konusu cinayetleri isledigini hem emniyette hem de DGM’de kabul eden Anuçin, Demirci ile Gümüshane Cezaevi’nde tanistigini kaydetti. Durmus Anuçin ve suç ortaklari oldugu iddiasiyla yakalanan Mustafa Bas, Ali Misir ile Selim Gündogdu dün Istanbul DGM’ye sevk edildi. DGM Cumhuriyet Savcisi Nazmi Okumus tarafindan sorgulanan Anuçin poliste verdigi ifadeleri kabul ederek suçunu itiraf etti. Anuçin, ile birlikte 4 sanik tutuklanmalari istemiyle Nöbetçi Yedek Hakimligi’ne sevk edildi. Saniklar burada tutuklanarak Bayrampasa Cezaevi’ne gönderildi. Durmus Anuçin, DGM’deki ifadesinde, 5 kisiyi iddia üzerine öldürdügünü söyledi. Anuçin, Türkiye’nin ilk seri katili olan ve Esenler’de mobilyaci cinayetleri isleyen Seyit Ahmet Demirci ile tanistigi Gümüshane Cezaevi’nde iddiaya girdigini, bu iddiasini da kazandigini söyledi. Istanbul’un ilk seri katili olarak bilinen Seyit Ahmet Demirci yakalanmasinin ardindan üç kez idam cezasina çarptirilmisti. 32 yasindaki Demirci, sadece mobilyacilari öldürüyordu. Demirci, 1998 yili içerisinde Esenler ve Bagcilar’da Ali Osman Beldek, Mehmet Kayatuzu ve Celal Pinargöz adli üç mobilyaciyi baslarina kursun sikarak öldürmüstü. Adli kayitlarda, Anuçin’in iddialastigi Demirci’nin sadece mobilyaci öldürmesinin sebebi, küçük yaslarda arkadasiyla birlikte yasadigi bir taciz oldugu belirtiliyor. Basın-27.12.2002 TRENE MI BINECEGIZ DEYIP AYAGA KALKMADI HAKIM SALONDAN ATTI (Basın-22.04.2004) Durusma sirasinda ayaga kalkmayi reddedip, ‘Trene mi binecegiz?’ diyen, 5 cinayet ve çok sayida gasp olayinin sanigi Durmus Anuçin, salondan atildi. 5 No’lu DGM’de görülen durusmaya aralarinda Durmus Anuçin’in de bulundugu 9’u tutuklu 10 sanik katildi. Karar esnasinda ayaga kalkmasi istenen Durmus Anuçin, ‘Kalkmiyorum be! Niye kalkacagim’ dedi. Ikinci kez uyarilan Anuçin bu sefer de, ‘Ne o trene mi binecegiz?’ diye cevap verince hákim tarafindan salondan atildi. Saniklardan Selim Gündogdu’nun tahliyesine karar verilen durusma ertelendi. SERI KATILIN 5 KEZ IDAMI ISTENDI (Basin-6.2.2003) Cezaevinden iki kez afla çiktiktan sonra 5 kisiyi öldürdügü, 1 kadina tecavüz ettigi, 4 gasp gerçeklestirip iki kez de polisle çatismaya girdigi ileri sürülen suç makinesi Durmus Anuçin hakkinda 5 kez idam cezasi istendi. Diger saniklardan Mustafa Bas hakkinda da idam cezasi istenirken, Selim Gündogu ile Ali Misir 9 yila kadar hapis istemiyle yargilanacak. Polisin çizdigi robot resmin, Izmit'te 10 yil önce hirsizlik suçundan gözaltina alinan Bayram Çoban'a benzemesi olayi çözmüstü. Parmak izi karsilastirmasinda aranan kisinin Bayram Çoban sahte kimlikli Durmus Anuçin oldugu kesinlesmis ve Anuçin 105 gün süren takip sonunda, Ümraniye'de Mahmut Çakir sahte kimligiyle yakalanmistir. HABLEMITOGLU'NU BEN ÖLDÜRDÜM (Basın-9.4.2003) Bes cinayet, dört gasp ve bir tecavüzle suçlanan sanik Durmus Anuçin, durusmada Doç Dr. Necip Hablemitoglu'nu da kendisinin öldürdügünü söyledi. Türkiye'nin son seri katili olarak bilinen ve bes kisinin ölümü ile dört gasp ve bir tecavüz eyleminden sorumlu tutulan Durmus Anuçin, dün ilk kez çiktigi hákim karsisinda Doç. Dr. Necip Hablemitoglu cinayetini de üstlendi. Anuçin, ‘‘Cinayeti Imrali Cezaevi'nde tanistigim, Izmir'de ‘Baba' olarak bilinen Ibrahim Çiftçi ile birlikte isledim. Ancak tetigi ben çektim. Çiftçi yanimda degildi. Ama Ankara'ya gelmisti’’ dedi. Istanbul 5 No’lu DGM'de dün görülen durusmaya aralarinda Durmus Anuçin'in de bulundugu 11 tutuklu sanik ile 2 tutuksuz sanik katildi. Iddianamede yer alan bes cinayetten üçünü bizzat kendisinin gerçeklestirdigini ifade eden Anuçin, öldürdügü insanlarin hiçbirisinin temiz olmadigini öne sürdü. Anuçin gasp eylemlerini kabul etmeyerek ‘‘Telefon gasp edecek kadar küçük olaylara degil, büyük islere imza attim’’ dedi. Anuçin ayrica, Giresun'daki bir cinayeti de itiraf edip, ‘‘Bir isadaminin oglunu kaçirip öldürecektim. Yanlislikla baska birisinin oglunu kaçirip öldürmüsüm. Bununla ilgili de daha sonra konusacagim’’ diye savunmasini bitirdi. Anuçin'in naylon fatura isiyle ugrastigini öne sürdügü sanik Ali Misir sahigin yakalanmasi için polise yardim ettigini söyleyip beraat ve tahliyesini istedi. Esi Esma Bas ve sevgilisi Arif Arduç'u öldürtmek için 30 milyar lira verdigi öne sürülen Mustafa Bas da ‘‘30 yillik evliyim aldatildigimi burada anladim’’ diyerek Anuçin'e saldirmak istedi. Durmus Anuçin'in, Hablemitoglu ile ilgili sözleri tutanaga geçirilip arastirilmasi için DGM Cumhuriyet Bassavciligi'na suç duyurusunda bulunuldu. Ali Misir ile Mustafa Bas'in tahliye oldugu durusma ertelendi. Durmus Anuçin’in cezaevinden iki kez afla çiktiktan sonra bes kisiyi öldürüp, bir kadina tecavüz ettigi, dört gasp gerçeklestirdigi, iki kez de polisle çatismaya girdigi ileri sürülüyor. Cinayetleri Aykut Sancaktar isimli kisiyle gerçeklestirdigini belirten Durmus Anuçin, ‘‘Aykut'la ortak çalisiriz. Isleri o organize eder, ben öldürürüm’’ dedi. Anuçin eylemleri söyle anlatti: GAZI Oral'i kendisine hatli otobüs almasi için verdigi 500 bin dolari geri vermedigi için öldürdüm. Oral'in sevgilisi S.Y.'ye tecavüz ettigim iddialari asilsiz. Geçmisimde böyle bir kara leke olmadi. MUSTAFA Bas'in karisi Esma Bas ile sevgilisi Arif Arduç'u Aykut Sancaktar öldürdü. Aykut bu is karsiligi 30 milyar alacagini söylemisti. Talimatin kimden geldigini bilmiyorum. Kocasini aldatiyormus. Kadini takip ettik, sevgilisi ile birlikte olduktan sonra Aykut ikisini de öldürdüm. AYDIN Özbey naylon fatura isiyle ugrasiyordu. Takip edip öldürdüm sonra içinde 5 milyon dolar (8 trilyon 250 milyar lira) bulunan çantasini aldim. Sonra bu parayi baska birisine teslim ettik. Bu kisinin adini daha sonra açiklayacagim. Soner Kayabas'i da ben vurdum ama gasp eylemlerinin hiçbirini islemedim. ‘BEN SERI DEGIL KIRALIK KATILIM’ Bes cinayet, dört gasp ve bir tecavüz zanlisi Durmus Anuçin, iki kisiyi bir sebeke, iki kisiyi de ‘öfkeli bir koca’ için öldürdügünü iddia etti Kartal, Ümraniye ve Maltepe’de bes cinayet, dört gasp ve bir tecavüzün faili oldugu gerekçesiyle yakalanan Durmus Anuçin (41), sorgusunda bazi cinayetleri, dört kisilik bir sebekenin istegi üzerine para karsiligi isledigini öne sürdü. Sartla Saliverilme Yasasi’yla cezaevinden çikan Anuçin, müteahhit Aydin Özbey’i, sebeke lideri Aykut Sancaktar’in talimatiyla öldürdügünü söyledi. Anuçin, pazarci Arif Arduç ve Esma Bas’i da, aralarindaki yasak aski ögrenen Bas’in kocasi Mustafa Bas’in istegiyle para karsiligi öldürdügünü ileri sürdü. Anuçin’in ifadesi üzerine gözaltina alinan Mustafa Bas, seri katili tanimadigini söyledi. Ancak polis, Bas’in telefon kayitlarini incelemeye aldi. Sebeke üyeleri Aykut Sancaktar, Mikail Zor ile Murat ve Yilmaz’in pesine düsen polis, Anuçin’in, alacak - verecek anlasmazligi yüzünden bir arkadasini öldürmek için pazarlik yaptigini söyledigi sigortaci Ali Misir’i da sorguladi.Misir’in ifadesinde, pazarligi kabul ettigi, ancak sonra vazgeçtigi için ‘çocugunu kaçirmakla’ tehdit edildigini söyledigi belirtildi. Bu arada dün cinayet isledigi yerlerde tatbikat yaptirilan Anuçin, Ümraniye’deki cinayeti de, "Amacim sadece röntgencilik yapmakti. Sonra vazgeçip yanlarina gittim. Bünyamin Gazi Oral’i öldürüp paralarini aldim. Sonra S.Y.’ye tecavüz ettim. Acidigim için öldürmedim" diyerek anlatti.Anuçin, suç ortaklari için planini da söyle açikladi: "Disari çikinca yine de benden kurtulamayacaklar. Onlari öldürecegim." Anuçin, Esma Bas, Aydin Özbel ve Bünyamin Oral’i, ‘kiralik katil’ olarak öldürdügünü ileri sürdü. HAMDI KAYAPINAR
Zaten avciyim. Kurbanlarim av, avlarin üstünden çikan para ve esyalar da av ganimeti" "Ailemden ve toplumdan intikam aldim. Yakalanmasaydim cinayetlere devam edecektim. Ama simdi pismanim" 22 yasinda. Cinayetlerine 14 yasindaki kardesini bogarak basladi. Mart 1998-Subat 2001 arasinda alti kisiyi daha öldürdü. Dört kisiyi de öldürmeye tesebbüs etti. Yargilaniyor. Alti kisiyi öldürdügü belirlenen Hamdi Kayapinar, ilk cinayetini sekiz yil önce öz kardesini öldürerek isledigini itiraf etti. Kayapinar, 'Kurbanlarim av, esyalari da av ganimetidir' dedi Üç yil içinde alti kisinin öldürülmesi ve dört kisinin yaralanmasi olayinin faili oldugu belirlenen 22 yasindaki Hamdi Kayapinar Kayseri'de yakalandi. Cinayetlerine14 yasindayken 11 yasindaki öz kardesini öldürerek basladigini itiraf eden Kayapinar, "Bu isi av olarak degerlendiriyorum" dedi. Geçen hafta, Talas ilçesi Mevlana Mahallesi'ndeki çöplükte av tüfegiyle vurulmus üç kisinin cesedini bulan polis arastirmalari sonucunda tespit ettigi Hamdi Kayapinar'in Yildirim Beyazit Mahallesi'ndeki evine baskin düzenledi. Evde yapilan aramada, üzerinde kan lekesi olan bir pantolon bulan ekipler, Kayapinar'i gözaltina aldi. Agabeyi de suç ortagi Hamdi Kayapinar ilk sorgusunda, "Çaldigim pompali av tüfegiyle halen cezaevinde baska suçtan yatan agabeyim Ümit Kayipinar'la birlikte 30 Mart 1998'de Argincik'ta giyim magazasi sahibi Yasar Sezer'i öldürdüm" dedi. Kayapinar, daha sonra cinayetlerine tek basina devam ettigini, iki yil önce Konaklar Mahallesi'nde Oto Galericiler Sitesi'nin gece bekçisi Memis Dinçaslan'i; geçen ay Sivas Caddesi'ndeki akaryakit istasyonunda pompaci olarak çalisan Ibrahim Genç'i; son olarak da Yildirim Beyazit Mahallesi'nde, Cafer Sahin ve Abdullah Aslan'i tüfekle vurarak öldürdügünü anlatti. Öldürdügü kisilerin üzerinde buldugu para ve kiymetli esyalarini aldigini söyleyen Kayapinar, Sahin ve Aslan'i öldürdükten sonra otomobille Talas ilçesindeki çöplüge götürüp attigini, insaat bekçisi Ali Aras'i da olayi gördügü için öldürdügünü itiraf etti. Kayseri Emniyet Müdürü Bekir Tanrikulu ise, Kayapinar'in ayrica Ibrahim Aydemir, Bünyamin Selvitop ve Bedrettin Duvar'i öldürmek amaciyla av tüfegiyle vurarak yaraladigini açikladi. Tanrikulu, iki yil önce Kizilirmak Caddesi'ndeki bir insaatta Kayapinar'in kistirildigini, ancak sanigin polis memuru Ilhan Durus'u av tüfegiyle bacagindan yaralayarak kaçmayi basardigini söyledi. Tanrikulu, pompali av tüfeginin ele geçirildigini de belirtti. 'Intikam aldim' Ifadesinde 14 yasindayken 11 yasindaki kardesi Serkan'i iple bogdugunu ve 4.5 yil cezaevinde yattigini anlatan Kayapinar sunlari söyledi: "Ailem onu benden daha çok seviyordu. Ben de kiskanip öldürdüm. Cezaevine girince okula da gidemedim ve psikolojik yapim bozuldu."Is bulamadigini ve babasi tarafindan sürekli asagilandigini anlatan Kayapinar ifadesinde, "Ailemden ve toplumdan intikam aldim. Yakalanmasaydim cinayetlere devam edecektim. Ama simdi pismanim" diye konustu. Cinayetlerini 'av' olarak degerlendiren Kayapinar, "Zaten avciyim. Kurbanlarim av, avlarin üstünden çikan para ve esyalar da av ganimeti" dedi. (aa/dha) Kayserili Hamdi Kayapinar FBI yöntemiyle yakalandi Kayseri Emniyet Müdürlügü'nde görevli cinayet masasi uzmanlarinin kafasi karismisti. Masanin ortasinda duran kalin dosyaya umutsuz gözlerle bakan cinayet masasi amiri, ‘‘Eldeki verileri bir daha gözden geçirelim’’ dedi ekibine. Aslinda ellerinde veri oldugu da söylenemezdi. Bes cinayetin failinin ayni kisi oldugunu, bütün kurbanlarin av tüfegiyle öldürüldügünü ve katilin vurduktan sonra bütün bos kovanlari topladigini biliyorlardi yalnizca. Kayseri Cinayet Bürosu'ndaki bu toplantinin alti ay öncesi. Yer Emniyet Genel Müdürlügü'nün Ankara'daki merkez binasi. Emniyet binasinin konferans salonu tiklim tiklim. Salonu dolduran il emniyet müdürleri ve cinayet büro amirleri kürsüdeki iki adami pür dikkat dinliyor. Bu iki adam Kuzey Teksas Üniversitesi Ceza Hukuku Bölüm Baskani Prof. Dr. Robert W. Taylor ve meslektasi Edward Huesken. Anlattiklari konu ise, seri cinayetler ve tahkikatta izlenecek yöntemler. Iki gün süren seminerden sonra Kayseri Emniyeti'nde görevli polisler de görevinin basina döndü. Ama meslektaslarindan bir farkla. Çünkü seminerde farketmislerdi ki, Kayseri'de son iki yildir cinayet isleyen bir seri katil vardi. SIRA PSIKOLOGLARDA Kayseri'ye döner dönmez tahkikat seminerde ögrenilen teknikler kullanilarak derinlestirildi. Ilk is olarak son iki yilda av tüfegiyle islenen bes cinayetin yeri tespit edildi. Böylece katile iliskin ilk bulguya ulasildi. Çünkü bes cinayet de sehirdeki bir su kanali boyunca ve 10 kilometrelik bir çizgi içinde islenmisti. Demek ki katil su kanalina yakin bir mahallede oturuyor ve bölgeyi iyi taniyordu. Katille ilgili ikinci bulgu cinayetlerin zamanlarinin incelenmesiyle ortaya çikti. Çünkü ikinci cinayetle üçüncüsü arasinda 19 aylik bir bosluk vardi. Öyleyse katil 19 ay kadar bölgeden uzaklasmisti. Peki ne olabilirdi? Ya cezaevine girmisti ya da askere gitmisti. Tahliye ya da terhis sonrasinda da cinayet islemeye devam etmisti. Katilin kimligine iliskin bu ipuçlari elde edildikten sonra psikologlarla masaya oturuldu. Kayseri polisi psikologlardan tipki Amerikan filmlerinde oldugu gibi katilin bir profilini çizmesini istedi. Kurbanlarin öldürülüs sekilleri ve diger deliller psikologlara anlatildi. Uzun bir çalismadan sonra katilin profili söyle belirlendi: ‘‘Cinayetleri tek basina isliyor. Insanlardan kopuk yasiyor. Içine kapanik. Aile yapisi bozuk. Muhtemelen aile için siddete maruz kaldigi için öç almayi ve siddeti aliskanlik haline getirmis. Kiskanç bir yapiya sahip ve büyük bir ihtimalle sabikali.’’ ESKAL TAMAM Kayseri polisi elindeki eskal isiginda FBI'in sorusturmalarini aratmayan bir yöntemle ise giristi. Kayseri'de oturan ve bu vasiflara uyan kim varsa incelemeye alindi. Kisa süre sonra süpheler 22 yasindaki Hamdi Kayapinar üzerinde yogunlasti. 14 yasindayken kardesini bogarak öldürmüs ve 4.5 yil islahevinde yatmisti. Hemen gözaltina alindi. Parmak izi ve tanikliklardan sonra evi arandi. Kurbanlara ait kanli kiyafetler, saat ve ziynet esyalari bulundu. Kayapinar sorgusunda suçunu itiraf etti. 14 yasindayken erkek kardesini, 1989-1990 arasi, bir isadamiyla gece bekçisini, 1999-2001 arasinda da üç kisiyi öldürmüstü. Polisteki ifadesinin özeti ise suydu: ‘‘Okula gidemedim. Bir meslegim olmadi. Is aradim ama bulamadim. babam da beni sürekli asagiliyordu. Bu isi bir av olarak degerlendiriyorum. Zaten avciyim. Kurbanlarim av. Avlarimin üstünden çikan para ve esyalar da ganimetimdir.’’ Seri cinayetleri kartus çözdü Türkiye'de yasanmis cinayetleri, islenmis suçlari ele alan Ipucu adli programin bu haftaki konusu bir seri katilin portresi. Kurbanlarini av kendisini avci olarak gören Hamdi Kayapinar Kayseri'nin Kanalboyu semtinde tam 6 kisiyi öldürdü. Avci cinayetlerin ardindan hiçbir delil birakmadan gözden kayboldu. Kayseri polisi ise cinayetleri çözmek için aylarca çalisti ve Hamdi Kayapinar'in evine nokta operasyonu yaparak avciyi ele geçirdi. Avciyi ele veren, son cinayetinde olay yerinde unuttugu pompali tüfegine ait kartustu. Ntv-00.05 20/06/2002 Yeni Safak Seri katile ceza üstüne ceza Kayseri’de, 3 yilda 6 kisiyi öldüren, 4 kisiyi de çesitli yerlerinden yaralayan seri katil Hamdi Kayapinar, 4 ayri suçtan 2 kez müebbet ve toplam 64 yil hapis cezasina çarptirildi. Kayseri 1. Agir Ceza Mahkemesi’nde görülen durusmada seri katil Hamdi Kayapinar’a (23) ceza yagdi. Durusma sirasinda sogukkanli oldugu gözlenen Kayapinar, geçmiste verdigi ifadelerinde herhangi bir degisiklik yapmayacagini söyledi. Durusma sonrasinda çikan kararla Hamdi Kayapinar, Memis Dinçaslan’i ve Ibrahim Genç’i öldürmek suçundan 2 kez ömür boyu agir hapis cezasina çarptirilirken, Memis Dinçaslan’in ve Ibrahim Genç’in parasini gasp etmek suçundan 12’ser yil hapis cezasina ve 2’ser yil da hücre cezasina çarptirildi. Kayapinar, Ibrahim Aydemir ve Bünyamin Selvitop’u öldürmeye tam tesebbüs ve silahli gasp suçundan ise 16 yil 8’er ay hapis cezasina çarptirildi. 2.10.2002 Yeni Mesaj Gzt Polise ‘katil’ ödülü Alti kisiyi öldürdügü, biri polis 4 kisiyi de yaraladigi iddiasiyla yargilanan Hamdi Kayapinar’in yakalanmasini saglayan Kayseri Emniyet Müdürlügü’nde görevli 28 personele, 2 ile 3 maas tutarinda ödül verilecek. 20/04/2001Milliyet ORHAN AKSOY-KOLİCİ KATİL
“Yapmış ta olabilirim yapmamışta hatırlamıyorum” ‘‘Öldürmek bana zevk veriyor. Çıkar çıkmaz yine cinayet işleyeceğim’’ 33 yaşında. Evli ve iki kızı var. Ekim 2000-Ocak 2001 arasında beş kişiyi evinde çamaşır ipiyle boğarak öldürdü. Depremden sonra işleri bozulduğu için ailesini Romanya'ya yolladı ve öldürmeye başladı. Kurbanlarını boğduktan sonra koliye koyup şehrin tenha bölgelerine bıraktığı için adı koliciye çıktı. Yargılanıyor. Adı: Orhan Aksoy, yaşı: 33, cinayet sayısı: 5 Öldürme güdüsünü harekete geçiren: Hırsızlık ‘‘Oda dört dönüyor. İçkiden mi nedir? Viski kaçak mı yoksa Orhan?’’ Orhan cevap vermedi. Gözlerini kadehine dikmişti. Sessizlik uzadı. Sonra kopkoyu bir karanlık. Orhan özenle kalktı koltuğundan. Çamaşır ipini koyduğu çekmeceye doğru gitti. Uzaktan Mehmet'in yana düşmüş başını seyretti. Yüreğine saplanır gibi olan acıma duygusuna aldırmadan arkadaşının arkasına dolandı, ipi çenesinin altından çapraz doladı ve sıktı. İlk cinayetiydi bu Orhan Aksoy'un. Kurbanı ise ev arkadaşı Mehmet Yeşilyayla. Romen asıllı Mine adında bir karısı, Esen ve Esin adında iki kızı var. 17 Ağustos'a kadar hayatı pürüzsüzdü. Depremden sonra dünyası altüst oldu. Çok korkmuştu. Önce işleri bozuldu ardından da evinin düzeni. Karısını ve kızlarını Romanya'ya gönderdi. Fatih'teki evini Kız Kulesi'nde komilik yapan arkadaşı Mehmet Yeşilyayla ile paylaşıyordu. Bu tek düzelikte, Orhan Aksoy'un hayatına hareket getiren tek şey cep telefonunun kaybolması oldu. Orhan'a göre telefon çalınmıştı ve suçlu da ev arkadaşı Mehmet Yeşilyayla'ydı. Bir süre sonra telefon bulundu. Demek Mehmet korkup geri getirmişti. Aşağılık bir hırsızdı ve cezalandırılmalıydı. Yukarıdaki sahnede anlatıldığı şekilde öldürdü Mehmet'i bir akşam. Sonra elbiselerini çıkardı, çıplak vücudunu küvete yatırdı. Günlerce suda bekletti, kokuyu engelledi, çürümeyi çabuklaştırdı. O arada cansız bedenle sürekli sohbet etti. Orhan Aksoy yakalandıktan sonra polise verdiği ifade doğrultusunda Mehmet Yeşilyayla Kocasinan'da gömüldüğü yerden çıkartıldığında tanınmayacak hale gelmişti. İkinci kurban kardeşinin arkadaşı Murat Kaya’ydı ve bir hırsızdı. Kaya'yı son bir kez daha görüşmek üzere evine çağırdı. Sahne aynen tekrarlandı: Viski, sohbet ve çamaşır ipi. Onlara acıyordu aslında Orhan Aksoy. Böyle anlattı polise. Hem de tam öldürürken. Ama sonra vazgeçiyordu bu düşüncesinden. Önemli olan üçüncünün kim olacağıydı? Seyyar satıcı arkadaşı Ömer Şeker geldi aklına. Aylar önce bir sohbet sırasında ‘‘Bütün Romen kadınlar fahişedir’’ dememiş miydi? Karısı da Romen'di. Bunu bildiği halde ileri gitmişti. Ölmeliydi. Tanınmamak için sakal bıraktı. Ucuz porno kaset önerisiyle evine çağırdı seyyar satıcıyı. Ve sahne tekrar oynandı. Taksim'de bir gece dolaşırken karşısına dördüncü kurbanı Turgut Erkan çıktı. Öfkeliydi Turgut ve Murat'ı arıyordu: ‘‘En son seninle görmüşler. Birşeyler biliyorsun. Polise gidip şikayet edeceğim. Peşini bırakmayacağım!’’ O anda kararını verdi: Evin dördüncü misafiri Turgut olacaktır. Son kurbanı ise pul koleksiyoncusu, Boğaziçi mezunu, Rotary Kulüp üyesi Ali Rıza İdrisoğlu. Öldürülme nedeni bu kez farklı: ‘‘Koli, nakliye masrafı derken para harcadım. Bu adamın paralı olduğunu biliyordum. Sohbetimiz de vardı. Pul koleksiyonumu satacağım diyerek eve davet ettim.’’ Ama evde hala Turgut'un cesedi vardı. İkisini aynı küvete yatırdı ve aynı anda koliledi. Gazi Mahallesi'ndeki bir parka bırakınca da polisin dikkatini çekti ve yakayı ele verdi. İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada suçlamaları reddeden Aksoy'un avukatı, yeterli delil olmadığını da öne sürerek, tahliyesine ve beraat talebinde bulundu. Son sözü sorulan Orhan Aksoy da "Cinayetlerle bir ilgim yok. Suçsuzum. Tahliyemi istiyorum" dedi. Ancak mahkeme heyeti, Orhan Aksoy'u, Mekmedi Yeşilyayla, Hakan Kaya, Turgut Erkan, Ali Rıza İdrisoğlu ile Ömer Şeker'i eşya ve parasını almak için öldürdüğü gerekçesiyle suçlu buldu ve 5 kez müebbet haip cezasına çarptırdı. Aksoy ayrıca cezasının ilk iki yılını da geceli gündüzlü hücrede geçirecek. Olayların Gelişim Safhaları: İstanbul’da cinayetler zinciri, bir bina inşaatının bodrum katında başladı ve aylarca devam etti. Ona ulaşmak için, adli tıp kurumu uzmanlarının ve polisin onlarca soruya cevap vermesi gerekiyordu. Son cinayetinde ardında ilk ipucunu bıraktığında, uzmanlar onun bir seri katil olduğunu anlamıştı. Ama kurbanları için artık çok geçti. 16 Ocak 2001, salı Şevket, uyandığında odanın içi buz kesmişti... İstemeye istemeye yataktan kalktı.Musa gelmeden önce kahvaltıyı hazır etmeliydi. Sıva ustası Musa, geldiğinde saat 9’u geçmişti. Her sabah inşaatta birlikte kahvaltı ederlerdi. Bugün de rutini bozmaya niyeti yoktu. İki arkadaş zeytin-peynirden ibaret kahvaltılarını bitirdiğinde saat 11’e yaklaşıyordu. İşe koyulmaya niyetlendikleri sırada inşaatın müteahhidi Cüneyt Bahçıvan çıkageldi. Bahçıvan, bir gün önce bodrum katında yapılan temizliği kontrol etmek istiyordu. İkisi de yaptığı işten emindi. Bu güvenle, patronlarıyla birlikte bodruma indiler. İlk şaşkınlığı bodrumdan içeri ilk giren şevket yaşadı. Bir gün önce köşe bucak temizledikleri alanın ortasında krem renkli çarşafa sarılı kocaman bir paket duruyordu. Şevket, mahcubiyetini sezdirmemeye çalışarak pakete yaklaştı. Etrafında dolanıp, sağına soluna tekme attı. Paket, koli bandıyla bağlanmıştı. Patronunun emriyle bandı kopardı. Bu kez de ortaya mavi renkli bir bidon çıktı.Bidonun ağzı gazete parçalarıyla kapatılmıştı.Onları da kaldırdı. Şimdi karşısında siyah bir poşet duruyordu. Ellerini uzattı. Yokladı ve dehşetle irkildi. Saat 11.45 Fatih’te ceset bulunduğu ihbarını alan İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün olay yeri inceleme ekipleri, inşaata ulaştığında aradan 45 dakika geçmişti. Ekibin ilk işi, olay yerini güvenlik çemberine alarak rutin bomba araması yapmak oldu. Yarım saat süren çalışma sonunda bidonun içindekinin ceset olduğu kesinleşmişti. Ekipler, binada geniş çaplı bir aramaya girişti, amaçları katilin geride bıraktığı herhangi bir ipucuna ulaşmaktı.binanın her köşesi karış karış arandı. özellikle, katilin DNA’sını ele verebilecek deliller üzerinde duruldu. Delil toplama işlemi devam ederken olay yerine fatih cumhuriyet savcısı ulaştı. Savcı, cesedin adli tıp kurumu’nda incelenmesini istiyordu. Onun bilmesi gereken ilk şey, cesedin nasıl öldürüldüğüydü? Dr. Bülent Şam (Adli Tıp Turumu Uzmanı): “ileri derecede çürümeye rağmen bağlayarak boğmaya bağlı lezyonlar, bu boğmanın ölümcül olduğunu gösteren yumuşak doku ezilmeleri saptadık.” Cesedin hızlı çürümüş olması, adli tıp kurumu uzmanlarının ölüm nedenini belirlemesini zorlaştırmıştı. Ama olay sıradan bir cinayete benzemiyordu. Ceset orta yaşlarda bir erkeğe aitti. Çırılçıplaktı. Ayakları ve elleri önce birbirine sonra da boynuna bağlanmıştı. Cinsel organı elektrik bandıyla defalarca sarılmış, gazeteyle kaplanmıştı. Burun delikleri, kulak içleri, ağzı ve anüsü katlanmış gazete parçaları tıkıştırılarak doldurulmuştu. Prof. Dr. Tarık Yılmaz (Psikiyatr):”Birincisi öldürülmüş bir insan var. Bağlanmış ve seksüel sadistlik gösteren bulgular var. Bağlanması, seksüel sadistlik açısından değerlendirmek lazım. Bağlanma tarzı ipucu verebilir. Cinayeti işleyen kimsenin kurban üzerindeki hakimiyet duygusunu arttırmaya çalıştığı ve onun üzerine sadistlik ve seksüel birtakım şiddet uygulamalarında bulunduğu izlenimi verebilir.” İstanbul cinayet masası ekiplerinin cevaplaması gereken ilk soru, cesedin kim olduğuydu? Her zaman olduğu gibi ekip işe, eşkale uyan kayıp başvurularını incelemekle başladı. Kısa bir araştırmadan sonra eşkale uyan bir kayıp başvurusu bulundu.Başvuru, cesedin bulunmasından dört gün önce Bayrampaşa Ahmediye Polis Karakolu’na yapılmıştı. Başvuruyu yapan Emine Şeker adında bir ev kadınıydı. Söylediğine göre Aksaray civarında seyyar satıcılık yapan 42 yaşındaki kocası Ömer Şeker, 12 ocak günü tanımadığı bir adamla Fatih’teki bir eve gitmiş ve bir daha geri dönmemişti.Verdiği eşkal, bidon içinde bulunan cesede tıpatıp uyuyordu. Cinayet masası ekipleri hızla emine şeker’in Bayrampaşa’daki evine ulaştı... Ekip, aileden adli tıp kurumu morgundaki cesedi teşhis etmesini istiyordu. Görev, Ömer Şeker’in erkek kardeşi İmam Şeker’e düştü. İki saat sonra İmam Şeker eve döndüğünde getirdiği haber kötüydü.Ceset, Ömer Şeker’e aitti. Polis, cinayet soruşturması kapsamında Ömer Şeker’in ortadan kaybolduğu gün yanında olan arkadaşlarını tek tek sorguya aldı. ifadeler, Ömer Şeker’in katilin peşinden kendi rızasıyla gittiğini gösteriyordu. Müslüm Öncel’in polise verdiği ifade (Ömer Şeker’in arkadaşı): “Aksaray’a tezgah açmak için gittiğimde öğle saatleriydi. Ömer ve Veli benden önce gelmişlerdi. Biraz sonra Ömer’in tezgahının başına uzun boylu, sakallı ve bıyıklı bir adam geldi. Adam tuhaf görünümlüydü ama Türkçesi düzgündü. Sigara satmak istediğini söyledi. Ömer’le pazarlık yaptılar ve 300 milyona anlaştılar. Sigaraları almak için adamın evine gidilecekti. Ömer beni de yanında götürmek istedi. Üçümüz taksiye bindik. Fatih evlendirme sarayı’nın önünde adam taksiyi durdurdu. Ben de iniyordum ki bana, ‘sen kal ailem var’ dedi. Bunun üzerine Ömer, ‘cep telefonunu açık tut, sigaraları alıp gelirim’ diyerek adamın peşinden gitti.” Müslüm bir saat kadar taksinin içinde bekledi. Meraklanmaya başlamıştı. Ömer’i cep telefonundan aradı. Ömer, “10 dakika içinde geliyorum” diyerek telefonu kapattı. Bir saat kadar bekledikten sonra bir kez daha aradı. Ömer’in cevabı yine aynıydı.Biraz sonra geleceğini söylüyordu.Aradan bir yarım saat daha geçti.Tekrar telefona sarıldı.Ne var ki Ömer’in telefonu artık kapalıydı... 21 Ocak 2001, pazar Ömer Şeker’in cesedinin bulunmasından beş gün sonra... Gaziosmanpaşa’daki Çamlık Parkı’nın 55 yaşındaki bekçisi Nazım Memiş, 21.00 sularında görev yerine geldi. Adeti olduğu üzere parkın içindeki çay bahçesine yollandı. Her akşam burada çalışan Şener ve Mustafa’yla biraz çene çalardı. Ama bu akşam ikisi de heyecanlıydı. Gençlerin anlattığına bakılırsa, parkın Mevlana Caddesi’ne bakan kapısında sabahtan beri sahipsiz iki koli duruyordu. Civardaki esnafı tek tek dolaşmışlar ama sahibini bulamamışlardı. Bekçi Nazım’ı da merak sarmıştı. Birlikte kolilerin yanına gittiler. Kolileri açıp açmamayı tartışıyorlardı ki, bekçi yanlarından geçen polis ekibi otosunu fark etti. Yağmura rağmen kolilerden ağır bir koku yükseliyordu. Polis kolilere fener tuttu. Bir şey görülmüyordu.Birini açmaya karar verdiler. Koli bandını çözer çözmez, diğerine bakmaya gerek kalmamıştı. Komiser Hasan Zeki Ulusan (Olay Yeri İnceleme Uzmanı):“Birinci kolinin içini açtığımızda cenin pozisyonunda üzeri çıplak elleri bağlı kafasına bir poşet geçirilmiş bıyıklı 30-35 yaşlarında bir erkek cesediyle karşılaştık. Cesedin yaptığımız fiziki incelemesinde poşeti çıkardıktan sonra kafasına daha doğrusu cildine gazete örtüldüğünü ve bu gazetenin de cildine yapıştığını ve vücudunda herhangi bir darp cebir izine rastlanmadığını gördük.” ”İkinci koliyi açtığımızda yine aynı şekilde cenin pozisyonunda diz kapakları koli bandıyla bantlanmış yine aynı şekilde kafasına poşet bağlanmış bir erkek cesediyle karşılaştık.” Adli tıp kurumu uzmanları, bu kez şanslı değildi. Dr. Bülent Şam (Adli Tıp Kurumu Uzmanı): “İkisinde de ilerlemiş çürüme ölüm nedenini bulmamızı zorlaştırdı. Bunun üzerine birinci ihtisas kuruluna gönderdik.” İleri derecede çürüme nedeniyle birinci ihtisas kurulu da cesetlerin ölüm nedenini tespit edemedi. “Çürümeyle ölüm nedenini olayın meydana geliş şeklini saptayacağımız lezyonlar ortadan kaybolur. Bazı bulguları saptamakta güçlük çekeriz. Ölüm nedenini tahmin etsek bile kesin ifade kullanamayız.” Son bulunan iki cesedin durumu, Ömer Şeker’in tıpatıp aynısıydı. İkisi de yine çırılçıplaktı.Kafalarına poşet geçirilmişti. Kolinin içine elleri ve ayakları bağlandıktan sonra cenin pozisyonunda yerleştirilmişlerdi. Ağız ve kulak delikleriyle anüsleri tutkal kıvamında bir maddeyle doldurulmuştu. Her iki cesedin de penisleri defalarca sarılmıştı. Farklı olarak bu kez cesetlerin pazılarında ve uyluk kemiğinde yanık izleri, anüs bölgelerinde morartı vardı. Ayrıca yüzlerinde mavi renkli bir boyanın izleri görülüyordu. İkinci koliden de bir banyo havlusu ve yorgan çıkmıştı. Dr. Şafak Taktak (Adli Tıp Kurumu Uzmanı):”Aynı şekilde öldürülmüş üç kişinin bulunması cinayetin aynı kişi ya da kişiler tarafından öldürülmesi ihtimalini akla getiriyor. Bu durumda cinayetlerin kişinin psikolojik yapısının dışa vurumu olduğunu düşünür bu psikopatolojik durumun izlerini ararız. Bu cesetler nerede bulundu, cinayet nerede işlendi, öldürdükten sonra ceset üzerinde işlem yapılmış mı? Bu gibi davranışların izini sürer cinayeti işleyenin profiline ulaşırız. Bu da polislere yardımcı olmak için ipucudur.” Prof. Dr. Tarık Yılmaz (Psikiyatr): ”Bunlar cinayet tarzının giderek daha geliştiğini gösteriyor. Bunu ipucu olarak kabul etmek mümkün. Çeşitli verilere dayanarak. Yani cinayetlerin şiddeti artıyorsa ve belli ritüelleri aynı kalıyorsa muhtemelen aynı kişiye aittir bunlar.” Cinayet masası ekipleri şaşkındı. Bir hafta arayla önce fatih’te, sonra da Gaziosmanpaşa’da birbirine benzer şekilde üç ceset bulunmuştu? Katilin aynı kişi olduğu düşünülüyordu. Peki peş peşe cinayet işleyen bu katil nasıl biriydi? Prof. Dr. Tarık Yılmaz (Pskiyatr): .”Sık aralıkların olması belki çok ağır bir kişilik bozukluğuna ve ağır psikiyatrik bozukluğa yani sık olması psikiyatrik bozukluğun şiddetinin ağırlığına işaret olabilir.” Cesetlerin çıplak olması, vücut boşluklarının silikonla doldurulması ve diğer bulgular olayın infaz olma ihtimalini ortadan kaldırıyordu. Cinayetler arasındaki bağlantı ancak son bulunan iki cesedin kimliklerinin belirlenmesi ortaya çıkabilirdi? Polis, bir kez daha eşkale uyan kayıp başvurularını gözden geçirdi. Çok geçmeden de aranan bilgiye ulaşıldı. Ömer Şeker’in bulunduğu gün Bakırköy’den bir başka kayıp başvurusu yapılmıştı. Merkez Karakolu’na başvuran Mimar Zafer Bekaroğlu’ydu. Karısının abisi ortadan kaybolmuştu. Verdiği eşkal cesetlerden birinin aynıydı... Zafer Bekaroğlu’nun karakol başvurusu: “16 ocak salı günü kayınbiraderim Ali Rıza İdrisoğlu, saat 12 civarında banyolar caddesi’ndeki evinden bir arkadaşını göreceğini söyleyerek ayrıldı. O saatten sonra kendisine ulaşamadık. Sürekli cep telefonunu aradığımız halde cevap vermedi. Ertesi gün öğleden sonra ise, cep telefonu kapatılarak kendi evine yönlendirildi.” Ali Rıza İdrisoğlu 45 yaşındaydı. Boğaziçi üniversitesi mezunuydu. Zengin bir aileye mensuptu... İdrisoğlu’nun kimlik tespitini kız kardeşi Ayzer Bekaroğlu yaptı. Cesetlerden birinin kimliği belli olmuştu. Cinayet masası ekiplerinin kafası iyice karışmıştı. Birbirleriyle bağlantılı görünen iki olayda cesetlerden biri, bir seyyar satıcıya diğeri ise zengin bir işadamına aitti. Polis aradaki bağı çözmek umuduyla üçüncü cesedi araştırmaya başladı. Artık polis üçüncü cesedin kimliğine nasıl ulaşacağını çok iyi biliyordu. İdrisoğlu’nun kaybolmasından bir gün önce, yine Bayrampaşa’dan bir kayıp başvurusu yapılmıştı. Başvuran Mürvet Erkan’dı. 30 yaşındaki oğlu kayıptı. Mürvet Erkan’ın karakola başvurusu: “Oğlum Turgut Erkan, bir tiyatroda çalışıyordu. İşinden istifa etmiş. Saat 18 civarında Beyoğlu’ndaki işyerinden ayrılmış. Ancak eve dönmedi. Haber vermeden eve gelmediği hiç olmadığı için başına bir şey gelmiş olmasından korkuyorum.” Üçüncü cesedin kimliği de ortaya çıkmıştı. Turgut Erkan tiyatro ve dizilerde ışık teknisyeni olarak çalışıyordu. Medya ve sinema dünyasına yakın bir isimdi.Polis, Erkan’ı araştırırken ileride önemli bir ipucu olacak bir bilgiye ulaştı. Erkan, dört yıl önce hırsızlık yaptığı gerekçesiyle Dikilitaş Polis Merkezi’nce tutuklanmış ve parmak izleri alınmıştı. Ortada görünürde birbiriyle bağı olmayan üç erkek cesedi vardı. Ömer Şeker, kendi halinde bir seyyar satıcıydı. Tanımadığı bir adamla Fatih’te bir eve gitmiş ve kayıplara karışmıştı. Arkadaşları onu kaybolduğu sokağı karış karış aramalarına rağmen bulamamışlardı. Turgut Erkan, sanat dünyasına yakındı. Onun en son kiminle olduğunu bilen yoktu. Ali Rıza İdrisoğlu ise, arkadaşımla görüşeceğim diyerek evden çıkmıştı. Arkadaşının kim olduğunu bilen yoktu. Ve diğer ikisinden çok farklı bir sosyal sınıfa mensuptu. Belli ki, üçünün yaşarken tek bir ortak noktası yoktu. Aralarındaki tek bağ, öldürülme şekilleriydi. Adli Tıp Kurumu Uzmanları daha fazla bilgiye ulaşmak için cesetler üzerinde alkol ve uyuşturucu incelemesi yapmaya karar verdi: Gökhan Batuk (Adli Tıp Kurumu Uzmanı):“Gelen İlk Ceset Ömer Şeker’di. Onun kanında yüzde 95 oranında alkol tespit ettik. Turgut erkan’da da yüzde 68 oranında etil alkol bulundu. Ali Rıza İdrisoğlu’nda ise alkol bulamadık. Ancak onda da yüzde 563 oranında uyutucu bir madde vardı.” Adli tıp kurumu’nun bu bulgusu önemliydi. Demek ki, üçü de ölümlerinden kısa bir süre önce alkol almışlardı. Ya da son içkilerini katilleriyle içmişlerdi. Prof. Dr. Tarık Yılmaz (Psikiyatr):.”Bildiğimiz bir şey var ki, kurbanları alkollü. Alkol veriyor kurbanlarına arkalarından dolanıyor onların müdahale edemeyeceği şekilde yani kurbanlarından da korkuyor büyük bir ihtimalle.” Artık adli tıp kurumu uzmanları da, polis de karşılarında bir seri katil olduğundan emindi. Geriye katilin bıraktığı ipuçlarını izlemek kalmıştı. Ancak işleri hiç de kolay olmayacaktı. İlk olarak cesetlerin konduğu kolilerde parmak izi araması yapıldı. Sonuç olumsuzdu, katil, kolilerde ve koli bantlarında herhangi bir iz bırakmamıştı. Dr. Firuz Koç (Adli Tıp Kurumu Uzmanı): “İlk olasılık kişinin eldiven kullanmış olmasıdır. Dolayısıyla banda parmak izi geçmeyecektir. Ya da parmak izini temizlemiş ya da silmiş olabilir. Ya da üçüncü bir ihtimal parmak izi bandın yapışkanlı yüzeyindedir koliden çıkartılırken kaybolmuştur. Akla gelen olasılıklar bunlar.” İpucu bulunabilecek bir başka şey de kolilerden birinden çıkan yorgan ve havluydu. Adli tıp kurumu, bu iki eşya üzerinde de katilin DNA’sını ele verecek tükürük, kıl ya da salgı aradı. Sonuç yine olumsuzdu. Yalnız eşyalarda değil, cesetler üzerinde yapılan aramada da katilden bir ize rastlanmadı. Belki de o, kendini ele verecek ipuçlarını yok etmeyi iyi biliyordu. Geride ipucu bırakmamayı iyi bilen katil, bir tek şeyi hesaba katmayı unuttu; telefon kayıtlarını. Polis, Ali Rıza İdrisoğlu’nun kaybolduğu gün evden çıkmadan önce biriyle telefonla görüştüğünü biliyordu. Son bir umutla, İdrisoğlu’nun 16 ocak 2001 tarihli telefon kayıtları incelendi. Aranan bulunmuştu.İdrisoğlu, saat 10.50’de Fatih’teki bir evle peş peşe iki kez görüşmüştü. İlk kolinin Fatih’te bulunmasını göz önüne alan polis, evde yaşayanları araştırmaya başladı. Bulgular ilginçti. Telefon, hırsızlıktan sabıkalı birine aitti, sonunda polis, en azından kuşku duyabileceği birini bulduğuna inanıyordu. İdrisoğlu’nun cep telefonu kapanmadan önce evine yönlendirilmişti. Katili ele veren de işte bu cep telefonu oldu. Birkaç gün kapalı tutulan telefon sıkı bir takibe alındı. Görüşmeye ilk açıldığı anda da gönderdiği sinyaller, polise nereye gitmesi gerektiğini gösteriyordu. 23 Ocak 2001 salı Bursa Atatürk Caddesi’nde bulunan bir kafe. Cam kenarında oturan sakallı, minyon tipli ve siyah deri montlu adamın önündeki masa, az önce bitirilmiş yemeğin artıklarıyla dolu. Adam, az önce giden arkadaşının yürüdüğü yöne dalgın dalgın bakıyor. İstanbul cinayet masası polislerinden Komiser Turan Mısır Ve Mehmet Kaya’nın kendisine doğru yaklaştığının farkında değil. Adamın oturduğu masaya iki adım kala polislerden biri sesledi: “Orhan Aksoy! Üç kişiyi öldürmek suçundan gözaltına alınıyorsun. Avukat isteme ve yakınlarına haber verme hakkın var. Gidelim.” Orhan Aksoy: 31 yaşında. İki çocuğu var.Cinayetleri polise ayrıntılarıyla anlatacak. Cinayet masası ekipleri: Aksoy’un daha önce haberdar olmadıkları iki cinayet daha işlediğini öğrenecekler. İstanbul halkı: Kolici adıyla anılacak olan bir seri katili, dehşetle izleyecekler... Kurbanlar: Ortaya çıkan deliller, hepsinin ortak bir noktası olduğunu gösterecek... 24 Ocak 2001 Orhan Aksoy, tutuklandığında üzerinde kurbanlarına ait eşyalar bulundu.Ömer şeker’in cep telefonu, Ali Rıza İdrisoğlu’nun Boğaziçi Üniversitesi amblemli yüzüğü ve Osmanlı Tuğrası işlemeli gümüş bir kolye. İstanbul cinayet masası polisleri aynı günün akşamı Orhan Aksoy’u sorguya aldığında onun yalnızca üç cinayet işlediğini zannediyordu.Sorgunun ilerleyen saatlerindeyse işlediği diğer cinayetler ve kurbanlarını öldürme nedeni ortaya çıkacaktı. Komiser Turan Mısır (Cinayet Masası Polisi): “Orhan Aksoy’un yapmış olduğumuz sorgulamasında daha önce İstanbul’da ikamet ettiğini araştırdık. Neticede Fatih’te bekar evinde oturduğunu tespit ettik. O bölgede yaptığımız çalışmalarda Mehmedi Yeşilyayla’yla oturduğunu tespit ettik. Yapmış olduğumuz çalışmalar sonunda Mehmedi Yeşilyayla’nın, ortadan kaybolduğunu tespit ettik.” Aksoy’un ilk kurbanı, 35 yaşındaki ev arkadaşı Mehmedi Yeşilyayla olmuştu. Komiser Turan Mısır (Cinayet Masası Polisi):“Son üç olaydaki yöntemden şahsın başka cinayet işleyebileceğini düşündüğümüzden Mehmedi Yeşilyayla’nın ortadan kaybolmasını öğrendikten sonra onunda öldürülmüş olabileceğini yönünde sorgulama yaptık ve şahıs Mehmedi öldürdüğünü kabul etti.” Orhan Aksoy’un ifadesi: “Evimin bir odasını ona kiraya verdim. Muşlu’ydu. İstanbul’da kimsesi yoktu. Kan davası olduğu için sık sık ev değiştiriyordu. Akşamları sohbet ederken üç kişiyi öldürüp 10 yıl cezaevinde yattığını anlatırdı. Cezaevlerini bildiğim için soru soruyor ama çelişkili cevaplar alıyordum. Bazı konularda benimle inatlaşıyordu. Bunun kanının bitlendiğine karar verdim. Şener Şen’in, turşucu filmindeki adam gibi iki yüzlünün tekiydi. Bir gün odanın kapısını kilitlemeyi unutmuştum. Sabah uyandığımda cep telefonum yoktu. Onun çaldığını anladım. Akşam eve geldiğinde kirayı ödemek için 30 milyon lira getirdi. Oysa sabah parası yoktu. Olayı muhakeme ettim ve onu infaz etmeye karar verdim.” Ev arkadaşının hırsız olduğundan emin olan Aksoy, ertesi akşam planını uygulamaya koydu. Plana göre, Mehmedi’ye beraber içki içmeyi teklif edecek, çabuk sızması için de içkisine ilaç karıştıracaktı, öyle de yaptı. Orhan Aksoy’un ifadesi: “Uyuduğuna emin olduktan sonra çekmecede sakladığım çamaşır ipini aldım. Arkasından dolanıp boğazına sardım. Bu sırada uyandı. İpin her iki ucunu ters istikamete çekerek beş dakika kadar sıktım. Bıraktığımda nefes almıyordu.” Komiser Turan Mısır (Cinayet Masası Polisi): “Orhan Aksoy Mehmedi Yeşilyayla’yı öldürdükten sonra şahsı aynı yöntemlerle öldürüp koliledikten sonra bir pazar arabası yardımıyla radar mevkiine getirerek ve şahsı buradaki mezarlığa gömdüğünü anladık sorgulama neticesinde.” Aksoy’un ifadesi doğrultusunda cesedi bıraktığını söylediği Yenibosna Radar Mevkii’ne gidildi. Anlattıkları doğruydu. 9 Kasım 2000 günü bu alanda bir erkek cesedi bulunmuş fakat çürüme nedeniyle kimliği belirlenemediği için kimsesizler mezarlığına gömülmüştü. Olay da faili meçhul bir cinayet olarak kalmıştı. Orhan Aksoy’un sorgusu devam ediyordu, bir yandan da polis, İstanbul’da koli içinde bulunan faili meçhul cesetleri araştırıyordu. Aranan Kemerburgaz’da bulundu. Komiser Turan Mısır (Cinayet Masası Polisi): “Orhan Aksoy’u yakaladığımız dönemlerde Kemerburgaz Jandarma mevkiinde aynı yöntemlerle öldürülmüş bir ceset olduğunu tespit ettik. O cesetle ilgili çalışmalarda kimliğini Hakan Kaya’yı tespit ettik. Bu kimdir diye yapmış olduğumuz çalışmada ise, Orhan Aksoy’un yakın arkadaşı olduğunu çevreden yaptığımız araştırma sonucunda öğrendik.” Orhan Aksoy’un ikinci kurbanı 25 yaşındaki Hakan Kaya’ydı. Kaya’yı öldürmeye ev arkadaşını öldürdükten 20 gün sonra karar vermişti. Nedeni ise, yine hırsızlıktı. Komiser Turan Mısır (Cinayet Masası Polisi): “Orhan Aksoy’un kardeşiyle Hakan Kaya’nın çok yakın arkadaş olduğunu ve o tarihlerde evlerinde bir hırsızlık olayının meydana geldiğini bunun sorumlusunun Hakan Kaya olduğunu öğrendik.” Orhan Aksoy’un ifadesi: “Hakan’la birlikte içki içtik. Bir süre sonra sızdı. Anemi hastası olduğu için bir iki duble içince sızardı. Ağzı açık kalmıştı. Tam zamanıydı. Arkasına dolanıp mavi renkli naylon ipi boğazına dolayıp düğüm attım. Beş dakika kadar sıktım. Sonra bıraktım. Bir an canlanır gibi oldu. O an öldürmekten vazgeçtim. Ama ipi tekrar sıktım. Soyup eşyalarını çöpe attım. Cesediniyse iki gün evde sakladım. Sonra da cesedi Hasdal’a götürüp yol kenarına bıraktım” Doç. Dr. Tarık Yılmaz (Psikiyatr): “Yapacağımız varsayımlardan bir tanesi şu. Kurbanını öldürüyor veya tam öldürme aşamasına getiriyor. Mutlak hakimiyet duygusunu yaşıyor ve sonra öldürmekten vazgeçiyor. Çünkü aradığı şey öldürmekten ziyade mutlak hakimiyet duygusu. Ancak kurban tekrar uyanmaya başladıktan sonra korkuya kapılıyor ve öldürüyor. Bunu diğer cinayetlerde de görüyoruz. Şu an da elimizde olan verileri değerlendirdiğimizde bu kişinin çocukluğunda çok ağır travmaya maruz kaldığını görüyoruz.” Aksoy’un söylediği gibi aylar önce Kemerburgaz Hasdal çöplüğü’nde bir erkek cesedi bulunmuştu... Ama o tarihte katili ele verecek herhangi bir ipucu bulunamadığı için tıpkı Mehmedi Yeşilyayla gibi faili meçhul cinayet olarak polis kayıtlarına geçmişti.... Oysa, Hakan Kaya’nın Eşi Gülbahar Kaya, aylar önce kocasının kaybolduğunu ve son gece Orhan Aksoy’la birlikte olduğunu polise defalarca bildirmişti. Ama sonuç alamamıştı. Aksoy’un cinayetlerindeki bütün ipuçları birbirini tamamlıyordu. Şimdi sırada cinayetlerin işlendiği Fatih’teki evin aranması vardı. Komiser Hasan Zeki Ulusan (Olay Yeri İnceleme Uzmanı): “Şüpheli şahsın evinde yaptığımız incelemede yatak odasında her iki kolinin de içinde çıkan hemen hemen aynı desende olan çarşaf parçalarını aldım. Soba içersinde yaptığımı incelemede kemer tokası olduğunu tahmin ettiğim kararmış vaziyette altı adet metal parçası buldum. Evde yaptığım parmak izi incelemesinde iki ayrı yerden parmak izi tespit ettim. Aynı şekilde televizyonun yanında 18 adet şiddet içeren CD’ler gördüm, bu CD’leri de parmak izi incelemesi için olay yerinden aldım.” Komiser Turan Mısır (Cinayet Masası Polisi):“Kalmış Olduğu Evde Orhan Aksoy’un çok titiz olduğunu ve elektronik aletlerle evinde bir düzenek kurduğunu boş zamanlarında da bu yönde hobileri olduğunu tespit ettik.” Cinayetlerin işlendiği evde yapılan aramada 11 delil alındı. Bunların arasında silikon tabancası da vardı. İncelenen ilk delil beyaz bir havlu ve metal parçalarıydı. Bunlarda kan izi bulunamadı. İkincisi bir şırıngaydı. Ama içindeki sıvının kan olmadığı anlaşıldı. Üçüncüsü yeşil bez parçaları ve bir sehpa örtüsüydü. Onlarda kan vardı. Ama yıkandığı için inceleme yapılamadı. Dördüncüsüyse sobadan ve küllükten alınan sigara izmaritleriydi. DNA İncelemesi yapıldı ancak sonuç sigaraların Orhan Aksoy tarafından içildiğini gösterdi. Sonuçta, kurbanların Orhan Aksoy’un evine gittiği ispatlanamadı. Şahin Yılmaz (İstanbul Asayiş Şube Müdürü) “Kurbanla katili arasında herhangi bir illiyet bağı akrabalık vesaire bir kızgınlıktan dolayı yakın çevresinden öldürülmüş dışındaki planlı cinayetler çok daha zordur. Bir illiyet bağı kuramazsınız yani yapanla öldürenle ölen arasında bir bağ kuramadığınız sürece olayı çözmek zordur ama bizimde buna karşı geliştirdiğimiz teknikler soruşturma teknikleri vardır.” Aksoy’un sorgusu altı gün sürdü. Bu altı gün içinde Aksoy, Polislere Ömer Şeker’i, Turgut Erkan’ı ve Ali Rıza İdrisoğlu’nu neden öldürdüğünü anlattı.Ona göre bu üçü de tıpkı Mehmedi Yeşilyayla ve Hakan Kaya gibi, hırsız ve ikiyüzlüydü. Onlara da ilk iki kurbanı gibi içine ilaç kattığı içki içirmiş, ardından da aynı iple boğarak öldürmüştü. Beş kurbanını da öldürdükten sonra soymuş, çırılçıplak banyoya taşımış ve yıkamıştı. Orada onları günlerce tutmuştu. Bunun amacı da hem delilleri yok etmek hem de cesetlerin tanınmaması için bir an evvel çürümesini sağlamaktı. Sorgusu tamamlandığında Orhan Aksoy beş kurbanı için şunları söylüyordu. Orhan Aksoy’un ifadesi: “Üzerlerindeki eşyaları almak için öldürmüş değilim. Bu cinayetleri işlerken rahatsız olduğumu söyleyemem. Buna doktorlar karar verir. Ama rahatsız olduğumdan şüphe ediyorum. Ben sosyal demokratım. Allah’a inancım vardır. İşlediğim cinayetler içinde Ömer Şeker’i öldürdüğüme pişman değilim. Diğerlerini öldürdüğüm için pişmanlık duymaktayım” Aksoy’un Ömer Şeker’le ilgili pişmanlık duymamasının nedeniyse öldürülmeden bir yıl önce Romen asıllı kadınlara küfür etmesiydi. Aksoy da Romen asıllı bir kadınla evliydi. Doç. Dr. Tarık Yılmaz (Psikiyatr): “Yapılan istatistiklere göre seksüel sadistlik eylemi ikinin üzerindeyse tedavi olma ihtimali neredeyse yüzde sıfır.” Peki Orhan Aksoy bu beş cinayeti neden işlemişti? Daha da önemlisi hırsızlarla alıp veremediği neydi? 1971 Samsun Bafra doğumlu Orhan Aksoy, sekiz çocuklu bir ailede büyüdü. Bir yaşındayken ailesi, Bursa’ya göç etti. Babası inşaat işçisiydi ve on boğazı zar zor geçindiriyordu. Belki de bu nedenle çok sinirliydi. Her fırsatta bütün çocuklarını ama özellikle de Orhan’ı dövüyordu. Hem öyle dövüyordu ki, her dayaktan sonra toparlanmak zaman alıyordu. Garip bir tesadüf kurbanlarının hepsi babası gibi iriyarı ve kendisinden güçlü kimselerdi. Prof. Dr. Tarık Yılmaz (Psikiyatr): “Şiddete maruz kalan kimse şiddete maruz kaldığı anlarda kendini çok güçsüz hissediyor. Muhtemelen Orhan Aksoy da böyle hissediyordu babasıyla olan ilişkisinde. Çocuk olduğu için kendisini daha güçsüz ve çaresiz hissediyordu. Ve babası onun için büyük bir insandı. Muhtemelen babasına karşı agresyonlarını bu kişilere yansıtıyordu. Çünkü bu kişiler iriyarı ve kendisine şiddet gösterebilecek insanlar. O agresyonlarını babasına duyduğu şiddet duygusunu kurbanlarına yansıtıyordu. Tabii bu çok ağır pisikiyatrik bir bozukluk.” Aksoy, dayağa ve şiddete dayanamayıp evden kaçtığında 15 yaşındaydı. Ve o yaşta sabıkasının bir gün cinayetlerine mazeret olacağını bilemezdi... İstanbul’a ilk geldiğinde işler başta iyi gitti. Ama geçinmekte zorlanıyordu. İlk suçunu işleme nedeni buydu. Arkadaşlarıyla birlikte Beyazıt’taki dükkanlardan giysi çalıp satarken yakalandı. İlk kez tutuklandığında yüreğinde babasının korkusu vardı. Hırsızlık yaptığının duyulması sonu olurdu. Bu nedenle ismini gizlemeye karar verdi. Polise 15 yaşında ifade verirken o artık Gökhan Mutlu’ydu. Ancak baba korkusu ona pahalıya mal olacak, arkadaşları bir ay sonra hapisten çıkarken o, nüfus kaydı bulunamadığı için aylarca hapiste kalacaktı. Orhan Aksoy, aynı tavrı yıllar sonra bu kez seri katil olmakla suçlandığı sırada yapacak ve kendi ifadesine göre olay büyümesin ve babam duymasın endişesiyle avukat istemeyecekti. Aksoy, 19 yaşına kadar hırsızlık ve dolandırıcılık suçuyla defalarca hapse girip çıkmıştı. Artık tanıdık çevrede iş bulamazdı. Romanya’ya gitmeye karar verdi. Burada da evlendi. Daha sonra mine adını alan eşinden biri kız iki çocuk sahibi oldu. Artık hayatında yıllarca sürecek tertemiz bir sayfa açmıştı. Ama olmadı. 17 Ağustos Gölcük Depremi Aksoy ailesinin bütün hesaplarını alt üst etti. Deprem, Orhan Aksoy için milattı. Deprem yüzünden önce ruh sağlığını sonra işleri bozuldu. O da çareyi ailesini Romanya’ya yani eşinin babasının yanına göndermekte buldu. Komiser Turan Mısır (Cinayet Masası Polisi): “Orhan Aksoy’un kalmış evde yapmış olduğumuz araştırmada evinde özelliği olan ve deprem faresi olarak bilinen farelerden yetiştirdiğini ve bunlara baktığını gördük. Bu konuyla ilgili çalışmalarda kendisinin depremden korktuğunu ve farelerin deprem uyarıcısı olduğu için beslediğini söyledi.” Doç. Dr. Tarık Yılmaz (Psikiyatr): “Bu travmalar neticesinde zaten dengelerini çok zor koruyan kimseler bazen küçük etkenlerle büyük çöküntülere giderler. Psikiyatrik bozukluk ortaya çıkabilir. Tetikleyen faktörler vardır. Bu tetikleyen faktörlerden biri bu olabilir. Deprem sonrasında sosyal ortamında aile yapısında önemli bir kötüleşme olmuş. Maddi imkanları olmadığı için eşini tekrar Romanya’ya göndermiş böylece yalnızlık duygusu korkuları ve endişeleriyle baş başa kalmış ve onlarla baş etmekte çok zorlanmış. Onlarla baş etmesi imkansız hale gelmiş.” Aksoy’un amacı masrafları azaltıp para biriktirmek ve ailesini tekrar İstanbul’a getirmekti. Ama bu da olmadı. İşleri bozuldukça bozuldu. Ailesinden ayrı ve yalnız geçirdiği upuzun 1999 kışı, Aksoy için seri cinayetle son bulacak bir yolun başlangıcı oldu. 16 Mart 2001 İstanbul 5. Ağır ceza mahkemesi’nde yargılama başladığında Aksoy önceleri suskundu. Kendisine yöneltilen suçlamaları “Yapmış ta olabilirim yapmamışta hatırlamıyorum” diyerek savuşturdu. Mahkeme heyetinden istediği tek şey bir avukattı. İkinci duruşmada ise, Aksoy’un tavır değiştirerek hakkındaki bütün cinayet suçlamalarını reddetti. Mahkeme heyetine 24 Nisan 2001’de mektup yazarak cinayetleri işlemediğini yalnızca üstlendiğini anlattı. Bunun nedeniniyse ona göre şöyleydi: Orhan Aksoy’un İfadesi: “Tv ekranlarından zevk ve heyecanla izlediğim spesiyal filmlerin sihirli büyüsü ve gizemli etkisi altında kendimi ezik ve eksik hissediyordum. Daha önceleri gazete ilanlarında gördüğüm figüran aranıyor ilanlarına başvurdum ama sonuç alamadım. Dolaylı bir şekilde adımın karıştığı bu olaylar davasında baskılar beni yıldırmıştı. Medyanın da ilgisini görerek medyanın sihirli medyatik akımına kapıldım. Bana bir fırsat çıkmış olabileceğini düşündüm.” Orhan Aksoy, cinayetleri işlediğini reddetmekle kalmıyor, akıl sağlığının yerinde olmadığını da savunuyordu. Buna karar verecek olanlarsa, Adli Tıp kurumu uzmanlarıydı. Dr. Şafak Taktak (Adli Tıp Kurumu Uzmanı): “Kişi herhangi bir suç işlediği zaman bu suçu işlediği sırada şuurunu hareket ve irade-i serbestisinin tam olarak yerinde olup olmadığına bakarak biz cezai ehliyeti olup olmadığına karar veriyoruz. Burada özellikle mental sağlık ve olgunlaşmanın derecesine bakıyoruz.” Aksoy’da bu süreçten geçti. Adli tıp kurumu’nda tam altı hafta müşahede altında tutuldu. Dr. Şafak Taktak (Adli Tıp Kurumu Uzmanı):“Orhan Aksoy geldiğinde üç hafta gözlem altına aldık. Bunu yaparken doktor, hemşire ve personel ritminde yaptık. 24 saat gözlem altında tuttuk. Bu süre içinde yemesi içmesi uyuması diğer arkadaşlarıyla olan davranışlarında herhangi bir patalojiye rastlanılmadı. Yalnız cinayetle ilgili soru sorulduğunda savunucu bir tutum takındı ve onları inkar ettiğini gözlemledik. Bazen sinirli bir tavırla konuştuğu gözlemleniyordu. Bu süre içinde şahsa psikometrik inceleme yapıldı. Giyim kuşamına özen gösteriyor mu şeklinde notlar alındı. Burada da çok belirgin bir patalojiye bir emare rastlanmadı. Hatta süreyi 3 hafta daha uzattık. Pek bir şey değişmedi. Hatta uyumlu bir tavır takınıyordu.” Altı haftalık süre tamamlandığında Adli Tıp kurumu uzmanlarını kararlarını vermişti: Dr. Şafak Taktak (Adli Tıp Kurumu Uzmanı):“Orhan Aksoy bir akıl hastalığı olduğuna ikna etmeye çalıştı bizleri. Bunu da cinayetlerle ilgili sorular sorulduğu zaman nasıl işledin niye yaptın gibi sorular sorulduğunda savunmaya geçerek öfkeli yani patlayıcı tarzda konuşarak akıl hastalığı izlenimi verdirmeye çalıştı. Bazen geceleri uyuyamadığını söyledi ve ilaç istedi. Tedavi ekibiyle uyum içinde olmaya çalıştı. Burada bir ikilem var aslında. Bu altı haftalık gözlemlerimiz sonunda cezai ehliyeti etkileyecek ağır bir zeka geriliği şizofreni, hezeyanda bozukluk gibi gerçeği değerlendirmede psikotik bozukluk duygulanım bozuklukları ağır organik bir beyin sendromu gibi nöro psikiyatrik bir sendromuyla karşılaşmadığımız için cezai ehliyetini tam olarak verdik.” Orhan Aksoy halen Kartal Cezaevi’nde yatıyor. Ancak o, bu cinayetleri işlemediğini söylüyor. Avukatı ise, savunmasını Aksoy’un akıl sağlığının yerinde olmaması üzerine kuruyor. Kararı, 5. Ağır ceza mahkemesi heyeti verecek ama karısı ve kardeşlerine göre o suçsuz. Onlara göre bir tek suçlu var, o da babaları. Orhan Aksoy: savcı, beş kişiyi öldürdüğü iddiasıyla idamını istiyor. Mine Aksoy: Romanya’ya babasının yanına döndü. İki çocuğunu büyütmeye çalışıyor. Kardeşleri: babalarıyla uzun yıllardır küsler. Tek nedeni Orhan Aksoy gibi dayakla büyümeleri. SEYİT AHMET DEMİRCİ-MOBİLYACI KATİLİ
32 yaşında. Mayıs-Temmuz 1998 tarihleri arasında İstanbul'da üç mobilyacıyı dükkanlarının bodrum katında kafalarına kurşun sıkarak öldürdü. Fatsa'da küçük bir çocukken arkadaşıyla birlikte yaşlı bir mobilyacının tecavüzüne uğramıştı. Yakalanmasaydı cinayetlerini tecavüze uğradığı yaşa (11) tamamlayacaktı. Üç kez idama mahkum oldu. Adı: Seyit Ahmet Demirci, yaşı: 32, cinayet sayısı: 3 Sanık, dört çocuklu bir ailenin en büyük oğluydu. Babası fırıncıydı. Ortaokulu İmam Hatip'te, liseyi de ticaret lisesinde okumuştu. Üniversiteyi kazanmış ama gitmemişti. Cinayetlerden kısa bir süre öncesine kadar hayatını taksi şoförlüğü yaparak kazanıyordu. Herkes tarafından sakin kişiliğiyle tanınıyordu. Çocukluğu Fatsa'da geçti. En yakın arkadaşı Habil'di. Küçük bir mobilyacı dükkanının bodrum katında ikisi birden saldırıya uğradı. Seyit Ahmet son kaçmayı başardı. Ancak yaşlı mobilyacının arkadaşı Habil'e tecavüz edilişini izledi. İki arkadaş bu olayı sonsuzluğa gömdüler. Ta ki üniversitede okuyan Habil'in intihar ettiği haberi gelene kadar. Habil'in neden intihar ettiğini yalnızca Seyit Ahmet biliyordu. 5 Mayıs 1998. Hava kararırken Seyit Ahmet, Esenler Turgut Reis Mahallesi Karaosmanoğlu Caddesi 435. Sokak'ta amaçsız yürümekte. Sokağın sağındaki mobilyacı dükkanını fark etti. Vakit, Habil'le yaşadığı o korkunç saldırı saatine yakın. İçeri girdi. Dükkan sahibi Ali Osman Beldek müşteriye yaklaştı. Sonra da o uğursuz laf ağzından dökülüverdi: ‘‘Bodrum katında başka modellerimiz de var.’’ Seyit Ahmet için karanlık kapı açılmıştı. Bodrum kata indiler. Tek el silah atışı, Ali Osman Beldek'in hayatını sadece mobilyacı olduğu için o gün dükkanının bodrum katında sona erdirdi. Tam bir ay sonra 4 Haziran'da mobilyacı Mehmet Kayatuzu ve 6 Haziran'da da Celal Pınargöz de aynı kaderi paylaştı. İstanbul'da yıllar önce üç mobilyacı öldürüldü. Üçü de birbirini tanımıyordu, düşmanları yoktu. Tek ortak yönleri öldürülme şekilleri oldu. Katil geride ne parmak izi, ne silah bırakmıştı. Son cinayetten üç gün sonra... Polis, bir yandan üç mobilyacının öldürülmesiyle ilgili sorgulamalara devam ederken, diğer yandan da ilk kurbandan alınan cep telefonunu takip ediyordu. Bu yöndeki umutlar tükenmek üzereydi ki, telefon kullanıma açıldı. Adres, Ordu'nun Fatsa ilçesini gösteriyordu. Telefon Necati Efe adında birinin üzerindeydi. Ancak Efe şaşkındı. Söylediğine göre telefonu alalı henüz bir gün olmuştu. Kendisine telefonu satan kişiyse 28 yaşındaki hemşerisi Seyit Ahmet Demirci'ydi. Seyit Ahmet Demirci, aynı günün akşamı Esenler'deki evinde yakalandı. Polis, evinin kapısına geldiğinde sakindi. Üç cinayette kullandığı silahı zorluk çıkarmadan polise teslim etti. Bu silahla, olay yerinde bulunan boş kovanlar, karşılaştırma için İstanbul Kriminal Laboratuarı’na gönderildi. Sonuç olumluydu. Rapora göre her iki kovan da Demirci'ye ait silahtan atılmıştı. Seyit Ahmet dört ay sonra yakalandı. Yakalanmasaydı, öldüreceği mobilyacı sayısını, tecavüze uğradığı yaşa (11) tamamlamayı planlıyordu. Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi'nce üç kez idama mahkum edildi. BUGÜN Seyit Ahmet Demirci, üç cinayetten, üç ayrı idam cezasına çarptırıldı. Bu cezalar müebbet hapse çevrildi. Seyit Ahmet'in gerçekten Habil adında bir çocukluk arkadaşı vardı. Motor tutkunu olarak tanındıkları Fatsa'daki gençlik günlerinde Habil en yakın arkadaşlarından biriydi. Ancak Demirci'nin adı Habil olan bir arkadaşı daha vardı. Dicle Üniversitesi'nde okudu ve coğrafya öğretmeni oldu. Diyarbakır'a öğretmen olarak atandığı ikinci yıl da intihar etti. Çocukluklarının geçtiği semtte adını verdiği gibi bir mobilyacı gerçekten de yaşadı. Ailesi, eşi ve Fatsa'da onu tanıyanlar, onun bu cinayetleri işlediğine hala inanmıyor. Böyle ceza olur mu? Üç marangozu öldüren seri katil, iyi hal, af, infaz yasası derken sadece 6 yıl yattı ve tahliye oldu İstanbul'da, 3 mobilyacıyı peşi sıra öldürdükten sonra adı "marangoz sapığı"na çıkan Seyit Ahmet Demirci dün tahliye oldu. Planlayarak cinayet işlediği gerekçesiyle 3 kez idam talebiyle yargılanan Demirci, iyi hal indirimi ve af sayesinde serbest kaldı. Peki "marangoz sapığı"nı hürriyetine kavuşturan süreç nasıl gelişti?.. Yıl 1998... 5 Mayıs'ta Esenler'de Ali Osman Beldek, 4 Haziran'da Bağcılar'daki Gül Mobilya'nın sahibi Mehmet Kayatuzu, 6 Haziran'da yine Esenler'deki Pınar Mobilya'nın sahibi Celal Pınargöz ensesinden tek kurşunla vurularak öldürüldü. Soruşturma sonunda katilin Seyit Ahmet Demirci olduğu anlaşıldı. Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada Demirci, planlı cinayetten 3 kez idam istemiyle yargılanmaya başladı. Önce idam sonra müebbet ve tahliye! Duruşmalarda efendi görünümüyle hakimin dikkatini çeken sanık, AB'ye Uyum Yasaları çerçevesinde idam cezası kaldırıldığı için ağırlaştırılmış Müebbet Hapse mahkum edildi. Öldürdüğü mobilyacıların para ve cep telefonlarını aldığı için hırsızlık suçundan da 11 ay 10 gün hapis cezasına çarptırıldı. Sanığa hırsızlıktan değil gasptan ceza verilmesini isteyen Yargıtay’ın kararı bozmasıyla Demirci, önceki gün, son kez hakim karşısındaydı... Mahkeme, Yargıtay'ın isteği doğrultusunda hırsızlık suçunu gaspa çevirerek sanığı mobilyacıları gasp etmekten toplam 29 yıl hapse mahkum etti. Ancak, Yargıtay'ın bozma kararına rağmen TCK'nın 326. maddesi gereği bu hakları kazanmış olduğu için yeni heyetin verdiği gasp kararı geçerliliğini kaybetti. İyi hal indiriminden yararlandırılan Demirci'nin cezası 20 yıla indi. Yine 647 sayılı kanun gereği yattığı her aydan 6 gün düşünce ceza 16 yıl 2 gün oldu. Son olarak Af Yasası'ndan yararlanan sanık 6 yıl hapse mahkum oldu. Ancak hapiste yattığı süre bu cezayı karşıladığı için Demirci özgürlüğüne kavuştu. SÜLEYMAN AKTAŞ-ÇİVİCİ KATİL
"Hastaneden çıkınca tekrar çivileyeceğim" "Bana cinayetler için emirleri Turgut Özal verdi" "Çivi görünce dayanamıyordum, insanların kafalarına çakmak istiyordum hep" Denizli Türkiye Elektrik Kurumu Müessese Müdürlüğünde hat işçiliği yaparken 31.500 volt elektrik akımına kapılıp ağır yaralanan Aktaş, bu olaydan sonra 1986 yılında Antalya'da Nuri Keskin adındaki Başkomiseri öldürdü ve tutuklandı. Mahkeme akli dengesinin yerinde olmadığına karar verdi ve Süleyman Aktaş'ı, Manisa ruh ve sinir hastalıkları hastanesine gönderdi. Burada 4,5 sene tedavi gören Aktaş, taburcu olduktan sonra Denizli'nin Bozkurt ilçesindeki Çambaşı köyüne döndü. Fakat o döndüğünde Çambaşı köyünü hiç unutamayacakları bir felaket bekliyordu. Köye döndükten 3 yıl sonra yani 1994'te 4 komşusunu boğarak öldürmüştü. Ona Çivici katil denmesinin nedeni ise öldürdüğü kurbanlarının kafalarının çeşitli yerlerine ve gözlerine çiviler çakmasıydı. Polisler onu sorguya çektiklerinde neden çivi çaktığını sormuşlar ve "çivi görünce dayanamıyordum, insanların kafalarına çakmak istiyordum hep" cevabını aldılar. Hatta bir keresinde "bana cinayetleri işlemem için Turgut Özal emir verdi" demiştir. Yakalandıktan sonra evinin alt katında yapılan aramalarda uçları özenle sivriltilmiş çiviler ve "kısa zamanda öldürülecekler" in yazıldığı bir liste bulmuşlardır. Süleyman Aktaş halen Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde, tehlikeli Şizofrenlerin bulunduğu E Koğuşunda kalmaktadır. ÇİVİCİ KATİL NASIL YAKALANDI? 30.01.2003 Zaman NTV’de yayınlanan “İpucu”, cinayetleri, işlenmiş suçları ve suçluları gün ışığına çıkarıyor. Saat 22.05’te yayınlanan programda bilim ve teknolojinin yardımıyla çözülmüş Adli Tıp ve polis dosyaları ekrana getiriliyor. İpucu, çivici lakaplı Süleyman Aktaş dosyasını açıyor. Elektrik teknisyeniydi. Bir gün 30 bin voltluk elektrik akımına kapıldı. Ağır yaralandı. Bu olaydan bir yıl sonra cinayet işledi. 4,5 yıl akıl hastanesinde yattı. Çıktıktan sonra seri cinayet işlemeye başladı. Kurbanları kendi köyünden yaşlılardı. Kafalarına ve gözlerine inşaat çivileri çakarak öldürdü. Savcı, onu yakalamak için elindeki tek ipucunu değerlendirdi. Televizyon Servisi Köyünün kâbusu Süleyman Aktaş... 1986 yılında Antalya'da Nuri Keskin adlı bir komiseri tabancayla öldürdü, akli dengesi yerinde olmadığı gerekçesiyle 4.5 yıl tedavi gördü. Taburcu olarak Denizli'nin Bozkurt ilçesinde bağlı Çambaşı Köyü'ne dönen Aktaş, 1994 yılı içerisinde boğarak öldürdüğü Ayşe (65) ve İsmail Güneş (66), Rukiye (77) ve Ramazan Kocatepe (78) adlı yaşlı çiftlerle, Yıldırım Kılıç'ın gözlerine ve kafalarına çivi çakmıştı. Köyün nüfusu azaldı Köyünde öldüreceği kişilerin liste-sini hazırladığını açıklayan Aktaş'ın, bir keresinde bir günlüğüne de olsa kaldığı hastanenin demirlerini kese-rek kaçmayı başarması "Buraya gelecek" korkusuyla Çambaşı Köyü'nün bin 500 olan nüfusunu 680'e düşürmüştü. Çambaşı ahalisi yıllar boyunca Süleyman Aktaş'ın bugün yarın taburcu edileceği haberleriyle yüreği ağzında yaşadı. Ta ki Başhekim Psikiyatrist Dr. Levent Ermete geçen aralık ayında 'Çivici'nin yaşamının sonuna kadar hastanede tutulacağını açıklayana kadar... İçimizdeki canavar Manisa Ruh Sağlığı ve Ruh Hastalıkları Hastanesi'nde medyanın deyimiyle 'Çivici katil' ve 'İzmir canavarı' aynı koğuşta kalıyorlarmış. İki çocuğa tecavüz edip öldürdükten sonra, buraya tedavi görmesi için yatırılan 'İzmir canavarı' öldürülmek korkusu içinde koğuşunun değiştirilmesini istiyor. Ve aktarıldığı koğuşta başka iki ruh hastası tarafından boğazından, karnından bıçaklanarak öldürülüyor. Bıçaklar 'hastanenin' mutfağından alınmış. Cezaevi olsa alıştık. Anlaşılır bir durum. Orada her mahkûm, her istediğini yapabiliyor. Silahlar, şişler, bıçaklar kol geziyor ortalarda. Ama burası bir tedavi merkezi. Olayın basına yansıması da bir başka alem. "Beni öldürecekler diye koğuşunu değiştiren bir deliyi iki deli mutfaktan aldıkları bıçakla öldürdü." Gazetenin manşeti bu. Meslek etiği açısından baktığınız zaman ruh hastalarına 'deli' demek, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesi'ne 'tımarhane' demekten farksız...Radikal20.03.2003 'Çiviciden Bush'a mesaj Yeni yıl nedeniyle Manisa Ruh Sağlığı Hastanesi'nde eğlence programı düzenlendi. Hastanede uzun yıllardır tedavi gören 'Çivici Katil' Süleyman Aktaş da eğlenceye katıldı. ABD Başkanı Bush'a mesaj gönderen Çivici, 'Bush kendi işine baksın, hükümetimiz de ülkeye sahip çıksın' dedi. 02.01.2003 Akşam Gzt YAVUZ YAPICIOĞLU
(TORNAVİDALI KATİL-AVCILAR SAPIĞI) 1967 Adana doğumlu Yavuz Yapıcıoğlu’nun 9 kardeşi var. 25 Aralık 2002 tarihli Tekirdağ’daki duruşmasındaki ifadesine göre Yavuz, sevgisiz büyüdü. İlkokulu ve ortaokulu üvey annesinin yanında okudu. Yine kendi ifadesine göre o okuduğu okullarda hep sınıf birincisiydi. Sınıfında arkadaşları arasında sayılıyordu, seviliyordu. Lise 2. sınıfa kadar başarılı bir öğrenci olarak devam etti. Lise 2’de tartışarak önce ailesinden sonra okulundan ayrıldı. Evlendi, ama 3 ay evli kaldı. Okul takımlarında ve amatör kümelerde futbol oynadı. Dericilik yapıp işadamı da oldu. Ancak onu da yürütemedi ve işyerini kapattı. Normalde iyi konuşup düzgün işler yapabildiğini, ancak zaman ve mekan algılamasında bazen kendini kaybettiğini, cinayetleri bu sırada işlediğini ve sanki içinde iki ayrı kişinin barındığını söyledi. 1994’te seri cinayetlerine başlamadan önce İstanbul Merter’de ‘Sis Tarikatı’ denilen bir grupla birlikte oldu. 1994’te İstanbul’da aynı mahallede oturan bir genç kız ‘günaydın’ dedi. Bu yüzden önce kızla ve genç kızın nişanlısı ve arkadaşlarıyla kavga etti. Kavgada bıçağını çekip 3 kişiyi öldürdü. Bıçaklananlardan 20 yaşındaki Sait Korkmaz olay yerinde öldü. Kaçarken durdurduğu Mercedes otomobilin şoförü Rasim Aydın direnince onu da öldürdü. Mahkeme kayıtlarına göre, Yavuz Yapıcıoğlu, son katliamını Aralık 2002’de Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde gerçekleştirdi. ‘10 saat içinde’ Sağlık Mahallesi'nde 23 Aralık 2002 tarihinde, Çorlu Spor Tesisleri'nin bekçisi Hüseyin Yumuk , Özcan Karagözoğlu ve Şakir Temürçi , başlarına sert cisimle vurularak öldürülmüştü. Aynı gece, Tonguçlar Cami İmamı Salih Baş ve Beytullah Güngen de yaralanmıştı. Mahkeme salonlarında ‘Gerçek Atatürk’ olduğunu söyleyen Yavuz Yapıcıoğlu’nun salondakilere zarar vermesini önlemek için duruşmada karate ve judo bilen polisler görev yaptı. Deli taklidi yapınca Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne sevk edildi. Burada anadan üryan soyundu, koridorlarda “Ben İsa’yım!” diye bağırdı. Tutulduğu adli koğuşu yaktı. Hastabakıcılara saldırıp yaraladı. Koğuş arkadaşlarını dayaktan geçirdi. Bir süre sonra Türk Ceza Kanunu’nun 46. maddesine göre cezai ehliyetinin olmadığına dair rapor alıp çıktı. Böylece yargılanmaktan da kurtuldu. Pertevniyal Lisesi önünden geçerken bir hademe ile kız öğrencinin tartıştığını görüp olaya karıştı. Önce kızı kovaladı, sonra kendisini engelleyen hademeyi bıçakla öldürdü. Cinayetten sonra kaçtığı Adana’da olmadık sebeplerle 3 kişiyi daha öldürdü. Adana’dan kaçarken bindiği otobüs Ankara’da mola verdi. Açtı, simit alacaktı; ancak cebinde parası yoktu. Tanımadığı birinden para istedi, vermeyince adamı izleyip tenha bir köşede şişleyerek öldürdü. Cinayeti gören bir adamı da kovaladı, yakalayıp boğazından keserek hayatına kıydı. Harçlık vermedi diye ağabeyinin dükkanını yaktı. Ayrıca yakın akrabalarından ikisinin daha evini yaktı. Silivri’deki babasını öldürmek için evini bastı, baba Selim pompalı tüfekle ateş ederek Yavuz’un elinden kurtuldu. Buradan Balıkesir Edremit’e anneannesinin yanına kaçtı. 3 gün birlikte kaldığı anneannesi annesiyle ilgili hoşuna gitmeyen bir söz söyleyince kristal kül tablasını başına vura vura öldürdü. Olayı duyan anne 2 gün sonra kalp krizinden öldü. 1998 yılında Loris Giuseppe Formentin isimli Belçikalı bir turisti bıçakladı, bacağından vurularak etkisiz hale getirildi. Avcılar Kampusü'nde 1992'de 5 aylık hamile üniversite öğrencisi B. K ve 1993'te de İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İhtisas öğrencisi D.Ö, tecavüz edildikten sonra öldürülmüştü. Semtte büyük paniğe neden olayların ardından sapık tüm çabalara rağmen yakalanamamıştı. Katilin ağabeyi Yıldır Yapıcıoğlu”na göre bu iki cinayetin faili de Yavuz Yapıcıoğlu’dur. Yapıcıoğlu, önceki cinayetlerinde Türk Ceza Kanunu doğrultusunda Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nden verilen ‘kapalı yerde tutulamaz ve cezai ehliyeti yoktur’ şeklindeki raporlar sebebiyle hapse atılamıyordu. Bunun yerine tedavisi için hastaneye gönderiliyordu. Ancak, bir yıllık tedavi süresini doldurmadan hastaneden elini kolunu sallayarak çıkan Yapıcıoğlu sudan sebeplerle cinayet işlemeye devam etti. Sanık Yapıcıoğlu duruşmada kendisi hakkında verilen sağlam raporunun doğru olduğunu belirterek, doktorları ve mahkemeyi yanıltmak istemediğini söyledi. Yapıcıoğlu, "Ben seri katil veya canavar değilim" dedi. Ancak Yapıcıoğlu, daha önce ruh hastası taklidi yaparak herkesi yanılttığını söyledi. Polis kayıtlarına göre 18, ailesine ve görgü tanıklarına göre 43 kişinin katil zanlısı 36 yaşındaki Yapıcıoğlu, Cumhuriyet tarihinin en çok adam öldüren kişisi. Seri katil bu cinayetleri 1994–2002 yılları arasında gerçekleştirdi. Yavuz Yapıcıoğlu, Avcılar’da yakalanıp tutuklu olarak yargılanmaya başladı. Tekirdağ Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunuyor. Gasp ve cinayetten yargılanıyor. Tekirdağ Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada tutuklu sanık Yavuz Yapıcıoğlu duruşma sonunda Şakir Temürcü'yü öldürmekten 28 yıl, Salih Baş'ı da öldürmeye tam teşebbüsle yaralamak suçundan 16 yıla mahkum oldu
 
   
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol